Çerkesler

 

Çerkesler
Çerkes bayrağı ile çocuklar

Çerkesler ya da Adigeler (Çerkesçe: Адыгэхэр), Kuzey Kafkasya'da, tarihi Çerkesya'nın yerli halkı olan etnik grup. Rus İmparatorluğu tarafından işlenen Çerkes Soykırımı'nın sonucunda Çerkeslerin çoğu öldürülmüş, kalanlar ise Osmanlı topraklarına sürülmüştür. Çerkesler Çerkesçe konuşur ve neredeyse tamamı Sünni Müslümandır. Çerkesya eski zamanlardan beri istilalara maruz kalmıştır; izole edilmiş arazisi, bitmeyen savaşlarla birlikte Çerkes ulusal kimliğini büyük ölçüde etkilemiştir. Çerkes bayrağı Çerkeslerin millî bayrağıdır ve yeşil zemin üzerinde dokuzu yay, üçü yatay şekilde on iki altunî yıldız ve üç çapraz oktan oluşur.

Çerkesler yerleştikleri bölgelerde önemli roller oynamışlardır: Türkiye'de Çerkesler geldikleri andan itibaren büyük roller üstlenmiş, Türk Kurtuluş Savaşında var olmuştur; Ürdün'de başkent Amman'ı kurmuş ve ülkedeki neredeyse tüm önemli pozisyonlarda bulunmuşlardır; Suriye ve Libya'da orduda üst rütbelere sahiptirler; Mısır'ın kurucu unsurlarından biridirler. Türkiye'de yaşayan Çerkesler ve diğer diaspora Çerkesleri Kafkasya'dan sürgün edilmeleri tarihini 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü ve Soykırımı Anma Günü olarak kabul etmektedirler.

{tocify} $title={İçindekiler}

Hakkında bilgi nedir?

Önemli nüfusa sahip bölgeler
Türkiye2.000.000 — 3.000.000
Rusya751.487
Ürdün170.000
Suriye100.000
Mısır50.000
Almanya40.000
Irak30.000
Suudi Arabistan15.000
Libya15.000
İran10.000
ABD9.000
İsrail5.000
Özbekistan1.257
Ukrayna1.010
Polonya1.000
Hollanda500
Diller
Çerkes dilleri
(Adigece ve Kabardeyce)
Türkçe, Rusça, Arapça, İbranice, İngilizce
Din
Çoğunluk:

İslam (Hanefi Sünni)
Azınlık:

Ortodoks Hristiyanlık
Çerkeslerin yaşadığı ülkeler
Çerkeslerin yaşadığı ülkeler

Adlandırma ve etimoloji

"Adige"

Çerkesler kendilerine "Adige" derler. Bir görüşe göre bu kelime "yüksek" anlamına gelen atığe kelimesinden gelmektedir ve Çerkeslerin dağlarda yaşayan bir halk oluşunun yansımasıdır.

Çerkes savaşçı
Çerkes savaşçı

"Çerkes"

Çerkes kelimesinin kökeni tartışmalıdır. Antik Yunanlar, Çerkesya'dan "Sirakes" olarak bahsetmişti, bir görüşe göre bu kelimeden türemiştir. Bir görüşe göre Moğolca "yolu kesen kimse" anlamına gelen Jerkes kelimesinden türemiştir. Moğol istilasından önce Çerkesya kelimesi yerine Zihya kelimesinin kullanılması bu ismin Moğollar tarafından takılmış olabileceğine delil sürülür. Başka bir görüşe göre, Çerkes adının etimolojisi Kıpçak Türkî dillerde çeri kelimesi ile kes fiili ile kurulu bir kelime olup "asker doğrayan" manasına gelmektedir. Diğer bir görüşe göre ise Farsçadır. Çerkesler, Çerkes kelimesine ek olarak Zih olarak biliniyordu ve bazen Arap kaynaklarında Kaşak ve Şerkes, Rus kaynaklarında ise Kassog olarak geçiyordu.

Çerkesya'ya komşu halkların Çerkesler için kullandığı farklı isimler vardı (Gürcüce: ჯიქი; Osetçe: Кæсгон), ancak Rus etkisi ile bu isimlerin çoğu unutuldu ve Çerkes kelimesi yerleşti. Bu dillerden alıntı yapan birçok Batı dilinde de aynı ya da benzerdir (Almanca: Tscherkessen, İngilizce: Circassian, Fransızca: Circassien).

Rusya'da sınıflandırma

Rusçada önceleri Çerkes adı altında bütün Çerkes grupları tanımlanırken, Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında terminoloji değişime uğradı ve kurulan idari birimlere göre adlandırma yapıldı. Adığey’de yaşayan Çerkesler Adıge/Adıgeyli, Karaçay-Çerkesya'da yaşayanlar Çerkes, Kabardey-Balkarya'da yaşayanlar Kabardey, Şapsığ Ulusal Bölgesinde Şapsığ adlarıyla Çerkesler dörde bölündü. Rusçada bugün de kullanılmaya devam eden bu terminolojiye göre Çerkes aslında etnik değil, sadece Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ndeki Çerkesleri belirten coğrafi bir tanımdır. Dolayısıyla Rusça'da 1920’lerden önceki ve sonraki Çerkes terimi farklı anlamlara gelmektedir. Son yıllarda buna karşı eleştiriler artmakta ve tarihi/etnik adlandırmaya dönme eğilimleri artmaktadır.

Grigoriy Grigoryeviç Gagarin - Ahatle Muharebesi 1841
Grigoriy Grigoryeviç Gagarin'in tablosu: «Сражение между русскими войсками и черкесами при Ахатле 8 мая 1841 года» Ruslar ile Çerkesler arasındaki Ahatle Muharebesi, 8 mayıs 1841

Tarihi

Köken

Günümüzdeki Çerkeslerin ataları, Meot kabileleri olarak bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkan bulgular Meot kabilelerinin Kafkasya'nın yerli halkı olduğunu göstermektedir. Sovyet araştırmacılar Çerkesler ve Hint-Avrupa dili konuşan topluluklar, özellikle Keltler arasında bağlantılar olduğunu iddia etmiştir, ancak bu teori genel kabul görmemektedir. Bazı araştırmacılar Çerkesler ve Antik Anadolu Halklarından olan Hattiler arasında bağlantılar olduğunu, Çerkes dili ile bu medeniyetlerin dilleri arasında benzerlik olduğunu savunmaktadır. Çerkesler üzerinde yapılan genetik testler kapsamında Adige Cumhuriyeti, Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve çeşitli diasporalarda yaşayan Çerkesler üzerinde yapılan testlerde, Çerkeslerin en yakın akrabalarının İnguşlar, Çeçenler ve Abhazlar olduğu ortaya konmuştur. Çerkeslerin de dahil olduğu topluluk, günümüzde "Kuzey Kafkasya halkları" olarak sınıflandırılır.

Antik Çağ

Antik çağlarda "Kerket" ve "Sucha" adlandırılmaları da dahil olmak üzere Çerkesler farklı isimlerle adlandırılmıştır. Sindler ve Meotlar tarafından kurulan Sindika devletininin tarihteki en eski Çerkes devletleri olduğu düşünülmektedir. Sindlerden ilk kez, MÖ 5. yüzyılda yaşayan Grek şairi Hipponaks, daha sonra da Herodot söz etmektedir. Sindika krallığının sanatçı ve tüccarların konakladığı, işlek bir ticaret devleti olduğu da bilinmektedir.

Orta Çağ

Çerkeslerde 4. yüzyıl itibarıyla feodalizm oluşmaya başlamıştı. Çerkesler, Meot kabilelerinin önderliğinde kurulan Cite devleti (5. yüzyıl) ve Ubıhlar önderliğinde kurulan Zihya gibi pek çok devlet kurdu ancak siyasi birlik sağlayamadı. 9. yüzyıl itibarıyla Çerkesya'da Bizans etkisi ile Hristiyanlık yayılmaya başladı. 1223'te Kafkasya'yı istila etmeye başlayan Moğollar Çerkeslerin bir bölümünü ve alanların çoğunu yok ettiler. Bunu izleyen Altın Orda saldırıları sırasında topraklarının büyük bir bölümünü yitiren Çerkesler, Kuban nehrinin gerisine çekilmek zorunda kaldı. Ardından alanların bazı topraklarını ele geçirdiler. Altın Orda devletinin yıkılmasından sonra daha önce yitirdikleri toprakların bir kısmını geri alan Kabardey Çerkesleri, bu kez de Kırım Hanlığı'nın baskıları ile karşılaştılar. 1390'lı yılların başı itibarıyla ise Timur'un Kafkasya'ya saldırıları başlamıştır. Bu saldırılar neticesinde tüm Güney Kafkasya Timur'un kontrolüne geçmiş, yaşanan savaşlar neticesinde birçok yerleşim yeri tahrip edilmiştir.

15. yüzyılda İnal isimli bir Çerkes soylu topraklarını genişletmeye başladı. Çerkes beylikleri birer birer İnal'ın eline geçerken, İnal savaş ağaları ve aşiret reisleriyle savaştı ve onları yendi. İnal'ın yükselişi yerleşik Çerkes beylerini rahatsız etti ve İnal'a karşı çıkan 30 Çerkes boyundan oluşan bir konfederasyon, onunla savaşmak için bir ittifak kurdu. Mzımta Nehri yakınlarındaki bir savaşta otuz Çerkes lordundan oluşan koalisyon, İnal ve destekçileri tarafından mağlup edildi. On tanesi idam edilirken, geri kalan yirmi bey biat ederek İnal'ın yeni devletinin güçlerine katıldı.

İnal, Batı Çerkesya'daki hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra 1434'te Doğu Çerkesya'ya bir sefer düzenleyerek Kabardey eyaletini kurdu. 1438'de kuzeye yeni bir sefer düzenledi ve Ten Nehri boyunca Kuban Nehri'nin kuzeyindeki Çerkes yerleşimlerinin yakınındaki Tatar göçebelerini kovarak sınırlarını günümüzdeki Azov'a kadar genişletti. Johannes de Galonifontibus, 14. ve 15. yüzyılların başında Çerkesya'nın sınırlarını kuzeye, Don'un ağzına kadar genişlettiğini anlatıyor. Johannes de Galonifontibus'un tanımı, İnal'ın fetihleriyle örtüşmektedir. Fetihleri sonucu İnal, Çerkesya'nın tamamını veya büyük bir kısmını tek devlet altında birleştirmiş oldu. nal, 1453 yılında topraklarını oğulları ve torunları arasında bölüştürdü ve 1458 yılında öldü. Bunun ardından Çerkes prenslikleri oluştu.

1453'te İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed, Çerkeslerin Ortodoks dünyası ile bağını kopararak İslam'a geçmelerinin yolunu açmış oldu. Bu olayın ardından Çerkesler İslam'ı yavaşça kabul etmeye başladı. Ardından Ceneviz kalıntılarını yok eden Osmanlılar Çerkesya ile Katolik dünyası arasındaki bağı da kopardılar. Tursun Bey'e göre bunun amacı Çerkesler arasında İslam'ı yaymaktı. Buna rağmen 16. yüzyılda dahi Müslümanlar Çerkesya'da azınlık halindeydiler. 1578'de Kabardey prensi resmen İslam'a geçti. Bu dönemden kalma cami kalıntıları bulunmaktadır. Ardından Hatukay, Jane, Bolakay ve Besleney Çerkesleri Müslüman oldu. 1666'da Çerkesya'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Çerkes köylerinde cami olduğunu ve Çerkeslerin "la ilahe ilallah" dedikleri, ancak İslam'ı tam olarak anlamadıkları ve eski geleneklerini devam ettirdikleri tespitinde bulunuyor.

Yeni Çağ

1714 yılında I. Petro Kafkasya'yı işgal planı kurdu. Bu planı uygulamaya koyamasa da, işgalin gerçekleşmesi için politik ve ideolojik temeli attı. II. Katerina, bu planı uygulamaya koymaya başladı. Rus ordusunu, Terek Irmağı kıyılarına konuşlandırıldı.

1763 yılında Rus İmparatorluğu Çerkesya işgalini başlattı ve Rus-Çerkes Savaşı başladı. Bunun ardından Çerkes kabileleri birleşerek kısmi bir konfederasyon yapısı oluşturdular. Rus-Çerkes savaşı sırasınca iki taraf da birbirine pek çok baskınlar düzenledi. Savaş sırasında Rus İmparatorluğu, Çerkesya'yı bağımsız bir bölge olarak tanımadı. Bölge hiçbir zaman Rus kontrolünde olmamış olmasına rağmen, Çerkesler Rus toprağında isyan çıkaran bir grup asi olarak görüldü ve Rus generaller Çerkesleri milli isimleriyle değil, "dağlılar", "haydutlar" ve "dağ pisliği" olarak adlandırdı.

Savaş sırasında ve sonrasında Rus İmparatorluğu, sistematik olarak sivilleri katletme stratejisi uyguladı ve bu 1.500.000'e kadar Çerkes'in (toplam nüfusun %85-97'si) ya öldürüldüğü ya da Osmanlı İmparatorluğu'na sürüldüğü Çerkes Soykırımına sebep oldu. Savaş başlangıçta münferit bir çatışma iken, Rusya'nın tüm bölgeye yayılması kısa süre sonra Kafkasya'daki bir dizi başka ulusu çatışmanın içine çekti. Bu nedenle savaş genellikle Kafkas Savaşı'nın batı yakası olarak incelenir.

İslam'ın Çerkesler arasında yayılma hızı 18. yüzyılın sonlarından itibaren hızla arttı.

13 Haziran 1861 tarihinde Şaçe (Soçi) şehrinde Çerkesler "Büyük Özgürlük Meclisi" adında bir meclis kurdular. Meclis başkanı rolüne Gerandıqo Berzeg getirildi. 1864 Mayıs ayında Qbaade muharebesi gerçekleşti. 100.000 kişilik Rus ordusu ile 20.000 kişilik Çerkes ordusu karşı karşıya geldi. Muharebeyi Ruslar kazandı ve Çerkesya, Rusların eline geçti.

Rus İmparatorluğuna teslim olmayan Çerkeslerin çoğu öldürüldü ya da sürgüne maruz kaldı. Osmanlı İmparatorluğu gemileri tarafından Anadolu, Balkanlar ve Orta Doğu'ya (günümüzde Türkiye, Suriye, Ürdün, Filistin, İsrail, Irak, İran ve Kosova) yerleştirilen Çerkesler, yolda Osmanlı gemicilerinden de zulüm gördü ve başta salgın hastalıklar olmak üzere pek çok sebeple yolda büyük kayıp verdiler. İtaat eden azınlık kısım ise Kuban Nehri yakınındaki bataklıklara yerleştirildi.

Yakın Çağ

1917 yılında Çerkesler de dahil olmak üzere pek çok Kuzey Kafkas halkı birleşerek bağımsızlık ilan ettiler ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (Aynı zamanda Dağlı Cumhuriyeti olarak da bilinir) devletini kurdular. Bu devlet, 1921 yılında Sovyetler Birliği ordusu tarafından işgal edildi. Hâlen Rusya sınırları içerisinde bulunan Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Kuzey Osetya, Kabardino-Balkarya Cumhuriyeti ve Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti bölgeleri de bu Cumhuriyet sınırlarına dahildi.

Çerkesler sürgünü anarken, İstanbul Taksim, 2011
Çerkesler sürgünü anarken, İstanbul Taksim, 2011

Ülkelerine göre Çerkesler

19. yüzyıldaki Çerkes Sürgünü sırasında Kafkasya'daki yurtlarından Osmanlı İmparatorluğuna sürgün edilen Çerkeslerin boy-kabile düzenleri yerle bir edildiği gibi şiveleri de bu yıkımdan etkilenmiştir; zira, sürgün öncesi Kafkasya’da ve bugün diasporada (хэхэс) konuşulan en yaygın Batı Çerkesçesi ağzı, nüfusları itibarıyla Abzehlerin konuştuğu ağız iken, Kafkasya’da Abzeh ağzı konuşan tek köy Adigey Cumhuriyeti’nde bulunan Hakurine Hable (Şovgenovski)’dir ve Kafkasya’da kalmadığı için Çerkes diyalektolojisinde adları geçmeyen Hatukaylar birkaç köy dışında Kayseri-Pınarbaşı’nda yaşarlar (18 köy). Bugün Kafkasya'da Batı Çerkesçesi konuşanlar Doğu Çerkesçesi konuşanların beşte biri kadar iken; Kafkasya dışı Çerkes diasporasının yoğun olduğu Osmanlı coğrafyasında kurulan Türkiye, Ürdün, Suriye ve İsrail'de ise bunun tersidir. Günümüzde Kafkasya'da yaşayan Çerkeslerin çoğu Doğu Çerkeslerinden Kabardeyler ile Batı Çerkeslerinden Bjeduğ ve Çemguy boylarından oluşurken, Kafkasya dışı diasporada yaşayanlar ise Batı Çerkeslerinden Abzeh ve Şapsığ gibi boylardan oluşur. En çok Çerkes barındıran bölge Kafkasya değil Türkiye'dir.

Pyotr Gruzinskiy - Çerkes Sürgünü
Çerkes Sürgününde köylerini bırakan dağlı Çerkesler, Pyotr Gruzinskiy'in tablosu, 1872

Çerkes İbrajim Paşa
Çerkes İbrajim Paşa ve iki oğlunun posta kartı. Fransız Suriye ve Lübnan Mandası dönemi

Rusya Çerkesleri

Çerkesya ya da Çerkezistan olarak adlandırılan Çerkes toprakları iki kolda gelişim göstermiş olup, Doğu Çerkesya (ya da Kabarda) 1825'ten beri, Batı Çerkesya ise 1864 yılından beri Rusya'ya bağlıdır. 2010 yılı rakamlarına göre Rusya'da Çerkeslerin nüfusu 712.072 kişi olup bölgelere göre dağılımı şöyledir: Kabardino-Balkarya 490.453, Adige Cumhuriyeti 109.699, Karaçay-Çerkesya 56.466, Krasnodar Krayı 13.800, Stavropol Krayı 10.380

Çerkes kaynaklarına göre, Rusya Federasyonunda bugün idari ve kültürel olarak birbirinden bağımsız altı Çerkes / Adige grubu bulunmaktadır:

Sati Kazanova
Çerkes şarkıcı Sati Kazanova

  1. Mozdok Çerkesleri (мэздэгу адыгэхэр) ya da Mozdok Kabadeyleri dört köy halinde Kuzey Osetya'nın Mozdok rayonu ile Stavropol Kray'da yaşarlar. Çerkesçede kutır adıyla anılan ufak Rus köyleri onlar gibi Hristiyan olan Mozdok Çerkeslerinin köyleri için de kullanılmaktadır.
  2. Yukarı Çerkesler (ыпшъэрэ адыгэхэр) ya da Kabardeyler Kabardino-Balkarya Cumhuriyeti'nde yaşarlar.
  3. Ortadaki Çerkesler (ыгурэ адыгэхэр) ya da Çerks/Şerces Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti'nde yaşarlar ve neredeyse tamamına yakını Kabardeydir.
  4. Yermelhable (Armavir) Çerkesleri (шъхьащэфыжьхэр) Krasnodar Krayı'nın Uspensk rayonunda Çerkesya Ermenilerinin alanında üç köyde (Batı Çerkesçesi konuşan Шъхьащэфыжь = аул Урупский ile Merkezî Çerkesçe konuşan Бэчымзай = аул Каноковский ve Къурэкъуай = аул Кургоковский) yaşarlar. Türkiye'deki İkizce, Haymana köyündeki Çerkesler tarafından kurulmuştur.
  5. Ova Çerkesleri (кӀахэ адыгэхэр) Adige Cumhuriyeti'nde 40 üzeri köyde yaşarlar.
  6. Karadeniz kıyısı Çerkesleri ya da Şapsığlar Krasnodar Kray'ın Lazarevsk ve Tuapse rayonlarındaki 14 köyde, karışık olarak 10 köyde ve toplam olarak da 24 köyde yaşarlar.

Rus kaynaklarına göre, Rusya Federasyonunda yaşadıkları cumhuriyet ve bölgeler esas alınarak resmî olarak birbirinden bağımsız üç (2002 yılından beri dört) ayrı halk ayırt edilir:

  1. Adigey cumhuriyetinde yaşayan ve ady kodlu Batı Çerkesçesini konuşanlar: aдыгейцы «adıgeyliler» (Batı Çerkesleri/Batı Adığeleri, Kuzey Çerkesleri)
  2. Karaçay-Çerkesya cumhuriyetinde yaşayan ve kbd kodlu Doğu Çerkesçesini konuşanlar: черкесы «çerkesler» (Doğu Çerkesleri/Doğu Adığeleri)
  3. Kabardino-Balkarya cumhuriyetinde yaşayan ve kbd kodlu Doğu Çerkesçesini konuşanlar: кабардинцы «kabardeyler» (Doğu Çerkesleri/Doğu Adığeleri)
  4. Krasnodar Krayı ile Adigey Cumhuriyetinde ady kodlu Batı Çerkesçesini konuşanlar (2002 yılından beri): шапсуги «şapsığlar» (Batı Çerkeslerinden Şapsığlar)

Günümüzdeki Adigeyliler ve Çerkesler 1897, 1926 ve 1939 nüfus sayımlarında sadece "Çerkes" (ya da "Adıgeyli") adı altında ortak bir sayı olarak verilmiş, 1959 nüfus sayımı ile birlikte nüfus toplamı,"Adıgeyli" ve "Çerkes" adları altında birbirinden ayrı verilmeye başlanmıştır. 2002 sayımından beri "Şapsığ" etnik adı da eklenmiş ve böylece Çerkeslerin/Adigelerin etnik ad listesi dörde çıkmıştır: Adigeyliler, Çerkesler, Kabardeyler, Şapsığlar.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu, Çarlık Rusyası dönemi de dahil olmak üzere, tarihinde görülmemiş şekilde etnik yapı bakımından homojen (% 81,5 Rus) duruma gelmiş olup, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının yarattığı ağır travmanın etkisi altında bulunan Rusya Federasyonu’nun siyasi ve askerî kadroları, Slav kökenli (Rus, Ukraynalı, Slav Kazağı) nüfusun Moskova yönetimi ve yerel yönetimler üzerindeki milliyetçi baskısı altında kalmaktadır. Ancak, federe cumhuriyetlerin ve diğer idari birimlerin (kray, oblast, okrug ...) yönetimleri, Moskova’nın merkezî güçlendirme çabalarının aksine, Sovyetler Birliği döneminde elde edilen ekonomik, siyasi ve kültürel özerklik sınırlarını genişletmeye çalışmaktadır. Rusların "merkezin ağırlığını hissettirme" çabaları ile Rus olmayan yerel halkların "merkezden uzaklaşma" çabaları gerilim yaratmakta ve olası bir kırılmadan korkulmaktadır.

1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey'e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır:

Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem

—Çerkes Sürgününe tanıklık eden yaşlı bir Çerkes,

Adigey Çerkesleri

Günümüzde Adigey Cumhuriyeti’ndeki Çerkeslerin çoğunu Bjeduğlar ve Çemguylar oluşturur. Bjeduğ ve Çemguy ağızlarını konuşanların sayısı Kafkasya’daki nüfuslarıyla ters orantılı olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde nispeten azdır; Temirgoylar (Çemguylar) diasporadaki en küçük Çerkes topluluğudur.

Günümüzde Adigey'de yaşayan Çerkesler yedi topluluğa (tlepk/лъэпкъ) ayrılırlar:

  1. Bjeduğlar 21 köyde yaşarlar: Tahtamukay rayonunda Tahtamukay, Bjıhakoyaç, Bjıhakoyej, Şıncıy ve Kozet köyleri; Tevçoj rayonunda Askalay, Cecehabl, Ğobekuay, Kunçıkohabl, Tlevstenhabl, Neşukuay (Нэшъукъуай), Veçepşıy, Ponejıkuay, Pçıhal’ıkuay (ПчыхьалӀыкъуай), Tığurığoy, Tevéhabl (Тэуехьабл), Hatlekuay, Şıncıy köyleri ile Tlevstenhabl (Лъэустэнхьaбл) beldesi; Krasnogvardeyski rayonunda Bjedughhabl köyü.
  2. Çemguylar (ya da K'emguylar) 11 köyde yaşarlar: Krasnogvardeyski rayonunda Ademıy, Cambeçıy köyleri; Şevgen rayonunda Cırakıy, Kabehabl, Pşıjıhabl, Hatığujıkuay köyleri.
  3. Şapsığlar 4 köyde yaşarlar: Tahtamukay rayonunda Afıpsıp, Pseytuk, Panehes, Haştuk köyleri.
  4. Kabardeyler 3 köyde yaşarlar.
  5. Abzehler 2 köyde yaşarlar: Şovgenovski rayonunda Hakurinehabl (Хьэкурынэхьабл) köyü Adıgey'deki tek Abzeh köyü iken, 1998’de Kosova’dan getirilen Çerkesler için oluşturulan Mefehable köyü ile birlikte Abzeh köyleri ikiye çıkmıştır.
  6. Natuhaylar 1 köyde yaşarlar: Tahtamukay rayonunda Natuhay köyü. 1864 etnik temizliği sonrasında kurulup kalmış olan Hatramtuk köyü (Хьатрамтыку), 1924’te yerinden kaldırılarak ve Natuhay köyü adı da verilerek Tahtamukay rayonunun Bjeduğ yöresine nakledilmiştir.
  7. Besleneyler 1 köyde yaşarlar: Krasnogvardeyski rayonunda Ulyap (Улапэ) köyü.

Adıgey Cumhuriyeti'nde Nüfus:

2010200219791959
Ruslar (Русские)270.714 (61,53 %)288.280 (64,48 %)285.626 (70,63 %)200.492 (70,42 %)
Batı Çerkesleri (Адыгейцы)107.048 (24,33 %)108.115 (24,18 %)86.388 (21,36 %)65908 (23,15 %)
Çerkesler (Черкесы)2651 (0,60 %)642 (0,14 %)173 (0,04 %)71 (0,02 %)
Kabardeyler (Кабардинцы)519 (0,12 %)309 (0,07 %)126 (0,03 %)(0,00 %)

Krasnodar Çerkesleri

Krasnodar Krayındaki nüfus:

20102002
Ruslar (Русские)4522,9 bin (88,3 %)4436,3 bin (86,6 %)
Batı Çerkesleri (Адыгейцы)13.8 bin (0,3 %)15,8 bin

Diasporada Şapsığların sayısı Abzehlere yakın olup onlardan sonra gelirler. Şapsığların tarihi topraklarının büyük bölümü bugünkü Adigey Cumhuriyeti’nin sınırları dışında kalmıştır ve Adıgey’deki küçük bir grup dışında Şapsığlar bugün Krasnodar Krayı’nın Tuapse ve Lazarevsk ilçelerine bağlı köylerde yaşamaktadırlar(yaklaşık 10 bin). 1924-1945 yıllarında feshedilene kadar Şapsığ Ulusal Rayonu döneminde Şapsığcanın gelişimi için adımlar atılsa da, Adigey Cumhuriyeti’nin dışında kaldıklarından günümüzde anadillerinde eğitim ve yayın hakkından yararlanamamaktadırlar. Şapsığlara 1999’da “Koruma Altında Küçük Yerli Toplum Statüsü” verilmiştir. Diaspora’da ve Kafkasya’da 1920’den önce Şapsığca ve Kabardeyce başlıca yazı dilleri idiler ve Adıgece Mevlid bir ibadet dili olan Şapsığ lehçesinde kaleme alınmıştır.

Besleneylerin Krasnodar Krayı'nın Uspensk rayonunda 2 köyü vardır: Kurgokovki ve Konokovski

Stavropol Çerkesleri

Stavropol Krayı eski Çerkesya sınırları içerisinde kalmış ve bu yüzden sürgünden sonra burada yaşayan Çerkeslerin büyük bir bölümü göç ederken bir bölüm Çerkes ise dağlara sığınmış diğer Çerkesler ise Hristiyan olduğu için göçe zorlanmamıştır.

Stavropol Krayı'ndaki nüfus:

20102002
Ruslar (Русские)2.232.1532.231.759
Kabardeyler (Кабардинцы)7.9936.619
Abazalar (Абазины)3.6463.300
Çerkesler/Şercesler (Черкесы)2.3262.097

Karaçay-Çerkesya Çerkesleri

Karaçay-Çerkes'de Karaçaylar ve Çerkesler büyük çoğunluğu oluşturmuştur. Bölgede daha çok Kabardeyler, Abazalar ve Besleneyler bir de cumhuriyetin diğer büyük etnik grubunu oluşturan Karaçaylar vardır.

Karaçay-Çerkes Cumhuriyetindeki nüfus:

2010200219791959
Karaçaylar (Карачаевцы)194.324 (40,67 %)169.198 (38,50 %)109.196 (29,74 %)67.830 (24,40 %)
Ruslar (Русские)150.025 (31,40 %)147.878 (33,65 %)165.451 (45,07 %)141.843 (51,03 %)
Çerkesler (Черкесы)56.466 (11,82 %)49.591 (11,28 %)34.430 (9,38 %)24.145 (8,69 %)
Abazalar (Абазины)36.919 (7,73 %)32.346 (7,36 %)24.245 (6,60 %)18.159 (6,53 %)
Kabardeyler (Кабардинцы)771 (0,16 %)915 (0,21 %)756 (0,21 %)775 (0,28 %)
Balkarlar (Балкарцы)418 (0,09 %)476 (0,11 %)293 (0,08 %)(0,00 %)

Besleneylerin Karaçay-Çerkesya'da 2 köyü vardır: Бесленей, Вако-Жиле

Kabartay-Balkarya Çerkesleri

Kabardey-Balkar Cumhuriyetindeki nüfus:

201020021989
Kabardeyler (Кабардинцы)490.453 (57,2 %)498.702 (55,3 %)363.494 (48,2 %)
Ruslar (Русские)193.155 (22,5 %)226.620 (25,1 %)240.750 (31,9 %)
Balkarlar (Балкарцы)108.577 (12,7 %)104.951 (11,6 %)70.793 (9,4 %)
Çerkesler (Черкесы)2.475725614
Karaçaylar (Карачаевцы)1.0281.2731.202

Diasporada Doğu Çerkesçesi konuşanların sayısı az olup Kafkasya'dakiyle ters orantılıdır. Türkiye’deki Çerkesler içinde dillerini en iyi koruyan grup olan Kabardeylerin en yoğun yaşadığı bölge, esas olarak Kayseri ve Sivas’a bağlı köylerin bulunduğu Uzunyayla ile Maraş-Göksun ilçesidir.

Kuzey Osetya Çerkesleri

Kuzey Osetya'nın Mozdok rayonunda yaşayan Mozdok Kabardeyleri Rusya'ya ilk (250 yıl kadar önce) bağlanan Çerkesler olup Hristiyandırlar.

Kuzey Osetya Cumhuriyetindeki nüfus:

20102002
Osetler (Осетины)459.688 (65,1 %)445.310 (62,7 %)
Ruslar (Русские)147.090 (20,8 %)164.734 (23,2 %)
Kabardeyler (Кабардинцы)2.8022.902

Osmanlı Çerkesleri

Osmanlı'da (ve ondan miras Türkiye ile Orta Doğuda) Çerkes nitelemesi Adığeler dışında ayrıca Abazalar, Abhazlar, Osetler, Karaçaylar ve Balkarlar gibi farkli dil ailelerinden dilleri konuşan Kuzey Kafkasyalıları topluca belirtmek için yaygın biçimde kullanılır ve bu tanıma Çeçenler ile Dağıstan dillerini konuşan Kafkas halkları da dahil edilir. Ancak, son yıllarda Çerkes ifadesinin kullanılması bir şekilde Adığelerle sınırlandırılmıştır. Gürcistan'dan ayrılıp bağımsızlıklarını ilân eden Abhazya ile Güney Osetya halkı kendini Çerkes olarak görmez ve Çerkes günümüzde Adığe ile sınırlanmıştır.

Papaklı Çerkes
Papaklı Çerkes, İstanbul, 1911

Türkiye'de ve diğer Osmanlı diasporasında Çerkes terimi dar ya da geniş anlamda kullanılıp kullanılmamasına göre farklı tanımlanır ve daha çok Kuzey Kafkasyalıları kapsayacak kadar geniş tutulur:

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan itibaren Çarlık Rusyası ile Osmanlı İmparatorluğu arasında şiddetli bir mücadele alanı hâline Kafkasya'da Çerkesler, Osmanlı tarafını tutarak, Ruslara karşı amansız bir savaşım içine girmişlerdir. Kırım Savaşı’ndan sonra ise Ruslar, Kafkaslar yönünde kararlı şekilde ilerlemiş, diğer Kafkas kavimleri ile birlikte Çerkesleri de hâkimiyetleri altına almışlardır. Bunun üzerine yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Çerkesler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmişlerdir. Sürgünden yaklaşık yirmi yıl sonra Sultan II. Abdülhamit döneminde 1882 yılında kaleme alınan Çerkesistan Tarih-i Umûmiyesinin Sûret-i Tanzîmine Dair Lâyihadır başlıklı kapsamlı bir Çerkes Tarihi tasarısı, gerek Osmanlı tarih yazımı gerekse Çerkes tarih yazımı açısından önemli bir girişimdir. Bu girişim, geleneksel Osmanlı tarih yazımı çizgisinde ve ümmetçi-milletçi nitelikte bir tarih anlayışının ürünü sayılabilir.

Osmanlı hareminde tarih boyunca Çerkes cariyeler padişah ve halifelerin eşlerinin önemli bir bölümünü oluşturmuş, pek çok Osmanlı Hanedanı üyesi de, aralarında son Osmanlı halifesi olan Abdülmecid Efendi'nin ilk eşi Şehsuvar Kadınefendi'nin de bulunduğu Çerkes asıllı anneler tarafından dünyaya getirilmiştir. Osmanlı ve İran'da haremlerde yer almış Çerkesler, 17 ve 18. yüzyıl boyunca Batı sanat ve edebiyatında, özellikle Oryantalizm döneminde geniş yer bulmuş ve Çerkes güzeli ideali ile karakterize edilmiş, halkın kadınları beyaz ten, yeşil göz ve kibarlık ile bağdaşlaştırılmıştır. Şapsığca Türkiye’de 1923 yılına değin, Kabardeyler dışında Osmanlı Adiğeleri arasında bir yazı ve ibadet dili olarak kullanılıyordu.

Osmanlı topraklarına yerleştirilen Çerkes muhacirleri ile yerliler arasındaki çıkar çatışmasının en bilindik örneklerinden biri Kayseri Pınarbaşı, Kayseri'ndaki Uzunyayla'ya yerleştirilen Çerkesler (Kabardeyler, Hatkoylar) ile Avşarlardır.

Türkiye Çerkesleri

Türkiye'deki bütün Çerkes/Adige boyları İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerde yaşasa da, Anadolu'da yoğun bir şekilde yerleşik bulunduğu iller şöyledir:

Geleneksel Çerkes kıyafeti Çoha'yı giymiş Adige kökenli Türk bir çocuk
Geleneksel Çerkes kıyafeti Çoha'yı giymiş Adige kökenli Türk bir çocuk

  • Batı Çerkesleri
    • Abzehler: Kahramanmaraş, Düzce, Samsun, Sinop, Tokat, Balıkesir, Çorum, Afyonkarahisar, Eskişehir, Konya, Bursa, Manisa
    • Şapsığlar: Samsun, Amasya, Çorum, Düzce, Balıkesir, Afyonkarahisar, Bolu, Aydın, Sakarya, Yozgat, Manisa
    • Bjeduğlar: Çanakkale (Biga ilçesi yöresi), Eskişehir, Afyonkarahisar
    • Hatkoylar: Kayseri, Bilecik (Hatkoy/Hatukay/Hatukuay Çerkesleri dünyada yalnızca Türkiye'de yaşamaktadırlar)
    • Çemguylar: Düzce, Bilecik
    • Mehoşlar: Samsun (Alaçam ilçesi), Konya
  • Doğu Çerkesleri
    • Kabardeyler: Kayseri, Kahramanmaraş, Tokat, Sivas, Eskişehir
    • Besleneyler: Çorum, Amasya, Düzce, Eskişehir
  • Ubıhlar: Balıkesir, Bolu, Sakarya, Düzce, Samsun, Ordu, Kahramanmaraş,

İsmail Hakkı Berkok
Kabardey kökenli Türk generali ve milletvekili İsmail Hakkı Berkok (1890-1954), 1918 öncesi

Kıbrıs Çerkesleri

15. yüzyılda Memlûk Çerkesleri olarak Kıbrıs'a ayak basan Çerkesler, 19. yüzyılda ise bir sürgün sonucu gelmiş ve yerleştirilmişlerdir. Kıbrıs'ta Çerkes denildiğinde gerek halk arasında gerekse araştırmacılar arasında hem Adığeler hem de Abhazlar algılanmaktadır. Eylül 1864'te İstanbul'da 3 Yunan gemisine bindirilen kadınlı erkekli 2.700 Çerkesten oluşan grup iki haftalık yolculuğun ardından Kıbrıs’a varmış, 1.400 den fazla Çerkes ise yolculuk sırasında can vermiştir. Ocak 1865’e gelindiğinde hayatta kalan Çerkeslerin sayısı sadece 300 kişi idi. Gelen Çerkeslerin sayısının o dönemde daha fazla olabileceğine rağmen, o dönemde gerek Kıbrıslı Rumların, gerekse Kıbrıslı Türklerin tepkilerinden dolayı, Çerkeslerin Kıbrıs'a iskânı sınırlı tutulmuştur. Gemilerle getirilen Çerkesler Larnaka civarındaki günümüzde Kuzey Kıbrıs'ta Lefkoşa'ya bağlı Erdemli (Tremeşe) ve Yiğitler (Arçoz) köyleri ile 1974 Barış Harekatı öncesi çoğu Kıbrıslı Türklerden oluşurken bugün Güney Kıbrıs'ta kalan Vuda köyünün yanı sıra, bir kısmı da toplu olarak Limasol'da daha sonra Çerkez Çiftliği olarak adlandırılan bölgeye yerleştirilmişlerdir.

Kosova Çerkesleri

1856 sonrası Kırım ve Kafkasya’dan gelen göçmenlerin bir kısmı Osmanlı yetkilileri tarafından Varna üzerinden Kosova’ya sevk edilmiş, ilk etapta bu göçmenlerden 5 bin ailenin Kosova sahrasında yerleştirilmesi planlanmıştır. Rumeli Eyaleti Valisi Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa 600 göçmen ailesinin kışı geçici olarak Priştine ve Vuçıtrın kazalarında geçirmelerini sağlamıştır. Geleneksel Çerkes kaynaklarına göre Kosova sahasına gelen Çerkes sayısı toplam 12 bin (2.000 aile) kadardı. Çerkesler Kosova sahasında bir iki tanesi 100 haneli diğerleri ortalama 40–50 haneli 30 kadar köy kurmuşlardır. Kosova’daki Çerkesler 1876 Bulgar isyanının bastırılmasında ve 93 Harbi (1877–1878) sırasında takviye kuvvet olarak kullanılmıştır. Niş tarafına yerleştirilen Çerkesler Sırplar tarafından sürülünce Anadolu ve Suriye’ye gitmiş, Kosova’da meskûn olanlar da bunları takip etmiştir. 1890’ların sonunda Kosova’daki Çerkeslerin sayısı asağı yukarı 6.400’e (Avustralya istatistiklerine göre 6 bin) gerilemiştir. 1912 sonrası Çerkesler daha büyük oranda göç etmiş, 1918’den sonra da yine büyük bir göç olmuş ve sonuçta 1930’larda 50 haneye düşmüşlerdir. Çoğu Arnavutlaşan bu Çerkeslerin Balkanlar'daki son canlı kalıntısı Kosova'da Priştine'ye yakın mesafede Stanovça ve Miloşevo köylerinde yaşayan 300-400 kişilik Çerkes/Adığe topluluğudur. 1995’te Hasan Mercan'ın Prizren'de yayımlanan Kosova Türklerinin Çığ adlı dergisinde Kosova'daki bu Çerkes topluluğuyla ilgili röportajın yayımlanmasından sonra Çerkeslerin varlığı duyulmuş oldu. 1998-1999 Kosova Savaşında seslerini duyuran Abzeh boyundan Çerkesler, 1999 yılında ilk kafile olarak Adigey Cumhuriyeti ile Çerkes kuruluşlarının desteğiyle ata topraklarına getirilmiş ve onlar için Maykop'un dört kilometre yakınlarında çoğunluğu nüfusunun önemli bir kısmı Ermeni olan Rus köylerinin ortasında Mafehabl adlı yeni bir Çerkes köyü kurulmuştur. Kosovalıların Adıgey’den kısa sürede gideceklerine dair karamsar tahminlerin aksine, Adigey’e gelen yaklaşık 200 Yugoslavyalı Çerkesten sadece 30 kadarı Almanya’ya ve Türkiye’ye gitmiştir.

Irak Çerkesleri

Kuzey Kafkasya'dan sürgün edilen Çerkesler (Kuzey Kafkasyalıların toplu adı olarak) Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1864 yılından itibaren Irak'a yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu Kuzey Kafkasyalılar Çeçen, Dağıstanlı ve Adığe kökenli olup Kerkük, Diyala, Bağdat, Musul ve Felluce bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Ayrıca, Kuzey ve Güney Dağıstan'dan gelen aileler Duhok, Erbil ve Süleymaniye'ye yerleşmişlerdir. Günümüzde Irak'ta Çerkes adıyla bilinen Kuzey Kafkasyalıların % 75'ini Çeçenler oluşturmaktadır. Irak'ta en fazla tanınan 18 Çerkes aşiretinden üçü Çeçen kökenli olup diğerleri El-Lezgi, Avar, Kumuk, Tebesaran, Abzeh, Kabardey, Şapsığ, Nahşoy olarak ifade edilebilir. Irak Çerkesleri ayrı bir kimlik olarak tanınmadıkları gibi birçok haktan da mahrum durumdadırlar.

Suriye Çerkesleri

Memlûklar döneminde Mısır’ın hâkimiyeti altında bulunan Suriye’deki garnizonlarda önemli sayıda Çerkes vardı ve bunlar varlıklarını Osmanlı döneminde de sürdürmüş olsalar da, Suriye’de bugün Çerkes diasporasını oluşturanlar 19. yüzyılda, Çerkes Sürgününde buraya gelenlerin torunlarıdır. Osmanlı yönetimi birkaç amaç güderek tampon Çerkes yerleşimleri kurmuş, yerli halka kıyasla daha yüksek tarım tekniğine sahip Çerkeslerle boş toprakları değerlendirmiştir.

Levant Ordusuna bağlı Çerkes süvarileri
Levant Ordusuna bağlı Çerkes süvarileri

Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1860’lı yılların ortasında Suriye’ye yerleştirilmeleri Kuzey Kafkasya’dan doğrudan ve Balkanlar’dan olmak üzere iki aşamada gerçekleşmiştir. 1860 ortalarında Kuzey Kafkasya’dan gelen ilk gruplardan biri Suriye’nin kuzeyine, Maraş sancağına yerleştirilmiştir. Daha sonra, 1872 yılında bine yakın Çerkes, Hama ve Humus şehirleri civarına ve Havran Sancağı sınırları içindeki Golan Tepeleri’ne yerleştirilmiştir. Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan Suriye’ye göçü küçük ölçülerde de olsa 1920’li yılların başına kadar sürmüştür. Çerkesler yoğun olarak Golan Tepeleri’ne Mavera-i Ürdün’e, Hama, Humus ve Halep kentlerinin yakınlarına yerleştirilmişlerdir. Kurdukları Amman, Ceraş, Kuneytra ve Mumbuc köyleri zamanla büyüyerek kentlere dönüştür. Son grup Çerkes göçmeni II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelen ve çoğunlukla Almanlara esir düşen ve savaştan sonra Kuzey Kafkasya’ya dönmeyen Kızılordu’nun eski askerleri ile 1942’de Kuzey Kafkasya’nın Nazi Almanyası tarafından işgalinde Alman ordusuna alınan gençlerdir.

Bugün Suriye’de çoğunluğu Şam, Halep ve Humus’ta yaşayan 90 ilâ 100 bin Çerkes vardır ve bu "Çerkes" nitelemesi geniş anlamda olup Adığeler dışında ayrıca Oset, Çeçen ve Avarları da kapsar.

Ürdün Çerkesleri

Ürdün’de 120.000 kadar Çerkes bulunuyor ve bunların büyük çoğunluğu da başkent Amman’da yaşamaktadır. 1878’den başlayarak Kafkasya'dan Osmanlı Anadolusuna sürülen ve oradan da Osmanlı Ürdününe yollanan ilk Çerkesler daha çok Şapsığlardan oluşuyordu. Bu ilk gelen Çerkesler iki farklı güzergâh izlemişlerdir; deniz yoluyla gelenler Şam üzerinden, kara yoluyla gelenler ise Halep üzerinden Ürdün'e ulaşmışlardır. 1878 ve 1904 yılları arasında Çerkesler Ürdün'de beş köy kurdular: Amman (1878), Wadi al-Sir (1880), Jerash (1884), Na'ur (1901) ve al-Rusayfa (1904). Ürdün’de Çerkeslik, yönetim tarafından resmen tanınan bir siyasi/kültürel kimliktir. Monarşik yapı içerisinde faaliyet gösteren Meclis’te Çerkeslere ayrılmış üç koltuk vardır. Seçilenlerden bir tanesi Bakanlık makamına getiriliyor. 8 adet Çerkes Derneği var ve bunlardan hemen hepsi devletten maddi yardım almaktadır. Özellikle Kral Hüseyin’in oğlu Prens Ali, Çerkeslerin yönetim nezdindeki fahri temsilcisi gibi davranmaktadır. Bugün Ürdün'de Emir Hamza ve Abdülmalik Şeref olmak üzere iki tane Çerkes okulu vardır ve bunlar bütünüyle Çerkes Hayır Cemiyeti’nin yönetimindedir.

İsrail Çerkesleri

Kuzey Kafkasya'dan Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürülen ve Osmanlılar tarafından 1864 yılında Balkanlara yerleştirilen Çerkeslerden bir grup, buralardaki yerli halk­la yaşanan sorunlar yüzünden 1870 yılında ikinci defa göçe tabi tutulmuşlar ve deniz yoluyla bugün İsrail toprakları olarak bilinen bölgeye gönderilmişlerdir. Günümüzde Şapsığlardan oluşan 3500 nüfuslu belediye Kfar Kama ile Abzehlerden oluşan 850 nüfuslu Rehaniya adlı iki yerleşimde yaşarlar. Ebu Guş yerleşimindekiler ise Memlûkler dönemi Çerkeslerine dayanır. Kfar Kama'dakiler Kfar Kama Şapsığcası denen ağızları okulda öğretilmektedir.

Memlûk Çerkesleri

Mısır ve Suriye’de 267 yıl varlık gösteren Memlûk Devleti, sultanlarının eğitim aldıkları askerî okullara (tıbâk) göre, Bahrî Memlûkler ya da Türk Memlûkler (1250–1382) ve Burcî Memlûkler ya da Çerkes/Çerkez Memlûkler (1382–1517) olmak üzere iki dönem halinde ele alınır. Nil Nehrindeki bir adada bulunan tıbâkta yetiştirilen memlûkler (kölemenler) dönemi Bahrî olarak adlandırılırken Kahire’de bulunan Kalat’ul-Cebel’de eğitimini almış olan memlûkler dönemi Burcî olarak tanımlanır. Bahrîler döneminde Mısır’a getirilen memlûkler Kıpçak ülkesi ve Mâveraünnehr gibi Türk havzalarından satın alındığı için bunların çoğu Türk kökenli (özellikle de Kıpçaklar) olurken, Burcî Memlûkler Kafkasya’dan getirildiği için Çerkesler (geniş anlamda Kuzey Kafkasyalılar) ve Gürcüler gibi Müslüman değişik Kafkas halklarından olmakta idi.

Mısır Çerkesleri

Mısır’da Çerkeslerin varlığı Memlûk döneminde başlamıştır. Burcî Memlûkler ya da Çerkes/Çerkez Memlûkler (1382–1517) denen ikinci dönemde iktidara gelip yönetimde ve orduda büyük bir nüfus oluşturan Çerkeslerin (geniş anlamda Kafkasyalılar) hanedanlığı Osmanlı egemenliğine kadar sürmüştür. 1517’de Yavuz Sultan Selim Mısır’ı Osmanlı’ya bağladıktan sonra yönetimi yine bir Çerkes’e bırakmıştır. Çerkes Emirleri İstanbul’a bağlı olarak Mısır'ı 1811 yılına kadar yönetmiştir. Çerkeslerin Mısır’daki etkinliği 1811’de 500 Çerkes komutanın Kahire kalesinde tuzağa düşürülerek öldürülmesinden sonra sona ermiştir. Ülkede başlayan Memluk avı üzerine Çerkeslerin bir kısmı Suriye’ye, bir kısmı Sudan’a sığınmış, bazıları da yeni yöneticinin hizmetine girerek Mısır’da kalmıştır. Mısır Hidivliği döneminde 1830’larda, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın iktidarında Çerkeslerin devlet içinde askerî-idarî kademelerde etkisi tekrar artmıştır. 19. yüzyıldaki Çerkes Sürgününde Osmanlı toprağı Mısır’a da Çerkes yerleştirilmiştir. Fakat bu dönemde Mısır’da toplu yerleşim olmadığı için Suriye ve Ürdün’deki gibi bir Çerkes topluluğu oluşmamıştır. Çoğunlukla ordu ve devlet içinde seçkinler kesimini oluşturan Çerkesler Cemal Abdünnasır’ın darbesinden sonra hem mal varlıklarının çoğunu hem de etkinliklerini kaybetmişlerdir. Bugün Mısır’da dedelerinin Çerkes olduğunu bilen, ama artık Araplaşmış çok sayıda insan yaşamaktadır.

Sosyal yaşam

Çerkes toplumu, kendi içinde gelenek ve göreneklerinden oluşmuş habze ya da Çerkes âdetleri denen yazılı olmayan sözlü örfî hukuk kurallarıyla biçimlenir.

Geleneksel toplumsal yapı Çerkeslerde soy topluluğu (klan) ve boy-kabile yapılanması özellikleri taşır. Ortak bir atadan geldiğine inanan ve aynı soyadını taşıyan aileler tlepk (lhepk olarak da yazılır; лъэпкъ) denen soy topluluklarını yani sülaleleri oluşturur. Aynı tlepk'ten olan herkes birbirini yakın akraba sayar ve aralarında kesin evlenme yasağı uygulanır. Evlenme yasağı anne tarafından tlepk için de geçerlidir. Her tlepkin kendine ait bir damgası vardır. Macarcada olduğu gibi, Çerkesçede de sülale adı önce şahıs adı ise sonra gelir: Tevune Haçim. Sülale adlarında «... oğlu» anlamındaki takı (-ka, -ko, -kua, -kue) Doğu Çerkesçesinde -kwue, Batı Çerkesçesinde kwo biçiminde yazılır.

Çerkeslerin en önemli değerlerinden bir tanesi de saygıdır. Çerkeslerle yapılan bir mülakatta “Çerkes denilince aklınıza gelen ilk özellik nedir?” sorusuna çoğu “saygı” karşılığını vermiştir.

Sınıflar

Orta Çağ ve izleyen çağlarda derebeyi/köy beyleri (pşı пщы) ve bu beylerin birincil soyluları/lekopleş (лӀэкъолӀэш), ikincil soyluları ya da soylu kahyaları/özdenleri/verkleri (оркъ), onların toprak köleleri yani serfleri/pşıtlı (пщылӀы), beylerin koruma ve egemenliği altında yaşayan köylüler/fekotl (фэкъолӀ) ve köleler/vıneut (унэӀут) toplumun ana sınıflarını oluşturuyorlardı.

Çerkes kızı
Çerkes kızı, 1855

Adığelerde iki farklı toplum yapılanması görülür: aristokratik Çerkesler olarak da adlandırılan ve beyleri/kahyaları olan ve yalnızca köleleri çalışan Doğu Çerkesleri (Kabardey, Besleney) ve Batı Çerkesleri (Bjeduğ, Çemguy) ile demokratik Çerkesler olarak da adlandırılan ve beyleri olmayan ve köleleriyle birlikte kendileri de çalışan Batı Çerkesleri (Şapsığ, Hakuç, Abzeh). Çerkes Sürgününde Kafkasya'da kalanlar esas olarak ilk grup iken, Kafkasya'dan çıkıp diasporayı oluşturanlar ise ikinci gruptaki Çerkeslerdir.

Yarı feodal Adiğe toplulukları (Kabardey, Besleney, Bjeduğ, Çemguy) içinde serf ve köleler çoğunluğu oluşturur ve bunlarda köle emeği önemli bir yer tutardı. Ubıh ve Abazalar (Abazin) arasında da köle emeği ve ticareti önemliydi. Ancak Ubıhlarda soylu (bey) sınıfı yoktu, onun yerini kuaşkha denilen köle tüccarı ya da köle sahibi zengin bir köylü sınıfı almıştı. Bu tür toplumlarda bey (pşı) ya da soylu kahya (verk) sınıfından olanların çalışmaları ayıp sayılırdı. Bunlar günlerini uyumak, eğlenmek, konuk ağırlamak ve ava gitmekle geçirirlerdi. Köylü sınıfı (fekotl) kadınları da ev işleri dışında çalıştırılmazdı. Bu yüzden bu tür toplumlardaki üst sınıflar arasında yaygın bir tembellik durumu bulunuyordu. Toplumun yükünü serfler, köleler ve yoksul köylüler sırtlanmış durumdaydılar. Son dönemlerde köle (esir) ticareti Abzeh ve Ubıhların tekeline geçmiş gibiydi, Osmanlı esir tüccarları onlarla, özellikle dürüst kişiler olarak güvendikleri Ubıhlarla ticaret yapıyorlardı.

Buna karşın Karadeniz kıyısında ve dağlarda yaşayan Natuhay, Şapsığ, Hakuç ve Abzehler gibi sınıfların yeterince belirmediği Adığe topluluklarında arkaik demokratik toplum yapısı büyük ölçüde korunmuştu. Egemenlik Hase denilen halk meclisleri eliyle köylü sınıfı (fekotl) tarafından kullanılırdı. Daha çok ataerkil köleci ilişkiler söz konusuydu. Ataerkil kölecilikte köle sahibinin kendisi de dahil kadın erkek herkes ev dışında ve tarlada çalışır, köylülere hükmeden bir bey ya da soylu (kahya/оркъ) sınıfı yoktu. Köle ve serfler (toprak kölesi) bulunsa bile sayıları azdı. En çok köle Abzehler arasında bulunurdu. Bazı yazılı kaynaklara göre Ubıhların dörtte biri, Abzehlerin onda biri, Şapsığların da yirmide biri doğrudan köle (vıneut) ya da toprak kölesi (pşıtlı) idi.

Damga

Karaçaylar, Balkarlar, Tatarlar, Başkurtlar, Kazaklar, Kırgızlar ve Oğuzlar gibi Türk halklarında kullanılan damga (GökTürkçe: 𐱃𐰢𐰍𐰀 tamga) geleneği Tatarların komşusu Marilerde (Çirmişler) görüldüğü gibi Karaçay-Balkarların (sülale damgası: tukum tamğa) komşuları olan Çerkesler (Batı дамыгъ, Doğu тамыгъэ), Abazalar, Abhazlar, Osetler gibi Kafkas halklarında da görülür. Çerkes sülale damgaları günümüzde de bilinmekte olup her sülale/tlepk farklı damga şekline sahiptir.

Aile

Aile reisi ve bütün kararları alan babadır ve onun kararları emir niteliğindedir. Erkeğin ailedeki otoritesi yaşı ilerledikçe artar ve kabilede de etkili olmaya başlar. Çerkeslerde “ikili aile‟, yani baba ve oğlun çocukları ile birlikte yaşadığı aile yapısı büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Baba ve iki oğlun, aileleri ile birlikte oluşturdukları “üçlü aile‟, nüfusu az olan ailelerde daha fazla görülür. Öğrenim veya çalışmak için şehre gitme söz konusu olunca, kardeşlerden biri, özellikle de öğrenime önem vermeyen kardeş baba ocağında kalır. Bugün Çerkes ailelerinde evlenen kişinin baba ocağında oturması ender rastlanan bir durumdur. Bir hanede birden fazla kardeşin oturmasına sık rastlanmasına rağmen, bu kardeşler mal varlığı ve iş açısından birbirlerinden bağımsızdırlar. Ancak, bir konuk geldiğinde veya dışarıdan gelebilecek haksızlıklara karşı tek vücut olurlar.

Çocuğa anası babası değil, dedesi ninesi (ya da yakın akrabadan veya dostlardan biri) ad verir.

Geleneksel Kabardey Çerkes evi
Geleneksel Kabardey Çerkes evi

Kaşenlik

Kaşenlik, habze kuralları çerçevesinde, evli ya da nişanlı olmayan bekar kız ve erkeklerin arasındaki arkadaşlık ilişkisi olup bu ilişkiyi sürdüren her ikisine de kaşen adı verilir. Genç kız ve erkeğin ne kadar uzak olursa olsun akraba (aynı sülaleden/tlepkten) olmaması gerekir. Tanışma sürecinde akraba olduğunu öğrenen gençler kaşen olmamaktadır. Eskiden genç kız ve erkeğin aynı köyden olması yasaktı. Günümüzde ise hoş karşılanmamakla beraber izin verilir. Gençler birbirlerine saygılı davranmak zorundadır. Kız, genç erkekle tanışmak istemediğinde, erkek kızı rahatsız etmez. Çerkeslerin yazılı olmayan habze kurallarına uymak zorundadırlar. İki kardeş aynı anda toplantıda bulunmaz. Öncelik büyük kardeşindir. Kaşenler topluluk dışında buluşamazlar. Zehes esnasında genç erkeğin ayağa kalkması ve "toplum müsaaade ederse ..... hanıma kaşenlik teklif ediyorum" demesiyle gerçekleşmesi adettendir. Genç kız da ayağa kalkarak cevap verir eğer ortamda akrabadan bir büyüğü varsa ona vekalet verir. Genelde köyün gençlerinin misafir kızlara kaşenlik teklif etmesi adeti vardır. Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde (ceug), toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Sorumluluğu "thamate" adı verilen bir kişide olan bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle birkaç köyün gençleri bir araya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Kız ve erkeklerin karşılıklı oturduğu bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar aynı zamanda eğitim yeri de sayılmaktadır, zira kızlar ve erkekler belirli bir yaştan başlayarak bu tip toplantılarda Çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Kaşenlik, Çerkeslerde sosyal dayanışmaya, toplum bütünleşmesine katkı yaptığı gibi, toplum düzenini sağlamada çok önemli bir işlev görmektedir ve esas olarak evliliğin ilk adımıdır. Çerkeslerin çoğu kaşenlik süreci sonunda evlenmişlerdir. Her Çerkesin kaşeni vardır, fakat her kaşenlik evlilikle sonuçlanmaz. Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik Çerkeslerde ciddi ve şaka kaşenlik olmak üzere iki tipte görülür. Şaka kaşenlik (semerko) sadece bir toplantı süresince yapılır ve gençlerin her toplantıda farklı kaşeni olabildiği için bir Çerkez kızının ya da erkeğinin evleninceye kadar çok fazla kaşeni olabilmektedir. Ciddi kaşenlik ise evliliğe yöneliktir ve başka toplantılarda da devam eder. Tam olarak karşılamasa da, günümüzde en yakın biçimde flört kavramıyla ifade edildiği de olur. Fakat flört ya da sevgili gibi yorumlanması yanlıştır. Zira, flörtte iki cins de üçüncü bir kişi olmadan başbaşa vakit geçirirken, kaşenler kesinlikle bir arada yalnız kalamazlar. Düğün de dâhil herhangi bir toplulukta, birbirini beğenip kaşen olan bir gençle bir kızın o topluluğu terk ederek bir odaya çekilmeleri veya birlikte dışarı çıkmaları doğru karşılanmaz. Bunu gizli yapsalar bile, terk ettikleri topluluğu hafife almak, geleneklere karşı çıkmak ve özellikle kızın ailesine hakaret kabul edilir. Eğlenceli bir toplantıda ve daha çok da düğünlerde kaşen olunur. Kaşenler söyleyecekleri her şeyi birbirine yine toplum içerisinde söyler. Baş başa sohbet yoktur. Kullanılan kelimeler, birbirlerini ve beraberlerindeki insanları rahatsız etmeyecek şekilde özenle seçilir. Kısaca sohbet karşılıklı iltifatlar şeklinde geçebilir. Kaşen olanlar bu düşünceyi daha da olgunlaştırıp evlilik ile de sonlandırabilir. Kaşenlik ile görücü usulü evlilik arasında da benzerlik bulunmaz; zira, kaşenlikte gençler tanışır, birbirlerini beğenir ve severlerse evlenirler, ailelerin etkisi yoktur. Görücü usulü evlilikte ise aileler devreye girer ve daha önce birbirlerini tanımayan gençler evlendirilir. Kaşenlik; her Çerkes gencinde (kız-erkek) en tatlı anıları bırakan ve hayatının her döneminde, eşine bile eski kaşenini söylemekte sakınca göremeyeceği bir olaydır. Yapılan bir araştırmada küreselleşme ile beraber kaşenlik kavramının azaldığı ve kaşenlik geleneğinde bozulmalar olduğu tespit edilmiştir. Toplumsal değişmelerin yaşandığı günümüzde kaşenlik devamlılığını azalarak da olsa sürdürmektedir.

Kişiler evlenmeye karar verirlerse bu sefer bunu kendi aralarında akitleşirler. Bu durumda da euç denilen bir hediye verilir. Euç söz karşılığı verilen maddi bir hediyedir. Söz verdi anlamına gelir. Kaşenlik neticesinde evlenmeyi kabul etti demektir. Bu hediyeyi erkek bayandan ister. Bayan da kendi inisiyatifinde bir hediye verir. Bu hediye bir boyun bağı, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karşılığında kıza bir yüzük vermektedir. Bu karşılıklı hediyeleşme durumu sadece kız ve erkek arasında olmaz. Kızın ve erkeğin yanında arkadaşlarından veya akrabalarından birkaç kişi bulunmak durumundadır. Söz verme ve hediyeleşme hadisesi onların nezaretinde olmaktadır. Evlenmek amacıyla kaşen olan ve bunu akit altına alan genç kız ve erkekler bu durumda toplumdan ayrı bir yerde yalnız başlarına konuşamazlar. Onların yanlarında mutlaka arkadaşları da olmak durumundadır. Toplumun dışında ve toplumdan habersiz bir yerde konuşmaları yasaktır. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder. Kaşenlik sonucunda yapılan evliliklerde boşanmanın yok denecek kadar az yaşandığı tespit edilmiştir. Bu durumun nedeni evlenen kişilerin birbirlerini tanıdıktan sonra evlenmeleri olarak tespit edilmiştir. Bir başka nedeni ise Çerkeslerde boşanmanın ayıp olması ve yadırganmasıdır.

Evlilik

Çerkeslerde erken yaşta evlilik görülmez ve geç evlenmeleriyle dikkati çekerler. Türkiye'de genelde Lazlardan, Türklerden ya da Kürtlerden daha geç evlenirler. Bir Çerkes atasözü «köpek niteliklerini üç yaşında, at dokuz yaşında, erkek otuz yaşında gösterir» der. Evlenme yaşı erkek için 25 – 35 arasıdır; zira aile sorumluluğunun bilineceği yaş olarak o yaşlar görülür. Büyük kardeş evlenmeden küçük kardeş evlenemez. Kafkasya'da sürgün öncesi güçlü sınıf ayrımı görülürken, sürgün sonrası toplumdaki sınıf farklılığının kopuk olmasına karşın yine de Türkiye'de yakın zamana kadar Çerkesler arasında soylu sınıftan birinin köle sınıfından biriyle evlenmemesi şeklindeki kuralların geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Bunun yanında Çerkes olmayanlardan kız alıp vermemek şeklinde sürdürülen bir tavır gelenek ve göreneklerin daha az değişime uğramasında etkili olmuştur. Çerkeslerde iç güveyi uygulaması hemen hemen görülmez. Daha çok, genç yaşta dul kalmış çocuklu ve yalnız kadınlar, çok yoksul ya da azatlı köle erkekleri evlerine kabul etmiş ve evlenmişlerdir. Bu tür evlilik yapan erkeğe tlekhehaj denir. Kızlar evlenene kadar baba ya da erkek kardeşlerinin evinde yaşarlar. Kadının evindeki yaşamı çok rahattır; genç kızların baba evinde büyük özgürlüğe sahip olmalarına karşın evlendikten sonra bu rahatlıkları ortadan kalkar. Kız iken rahat olan Çerkeslerin gelin olduktan sonra sıkıntıya girmeleri bir Çerkes atasözünde "Çerkesin kızı Türkün gelini/Çerkese kız Türke gelin olacaksın" biçiminde dile getirilir. Yaşlıların bulunduğu büyük ailelerde gelin yemek yemez, konuşmaz, oturmaz ve çekingen davranır. Kardeşler evlendikten sonra ayrı ev kursalar bile, büyük ev ya da ana ev dedikleri baba evi ile ilişkilerini koparmazlar.

Çerkeslerde kız kaçırma yaygın bir gelenektir. Fakat zor kullanılmaz, kızın rızası olmadan kaçırılmaz. Kızı erkeğin arkadaşları kaçırır ve bir aileye teslime eder ve o aile kız evi rolünü yüklenir.

Zeheler

Zehes (зэхэс), uzun kış gecelerini hoşça geçirmek, misafiri hoş tutmak gibi gerekçelerle bir araya gelen gençlerin, habze kuralları çerçevesinde kendilerinden daha olgun bir büyüğün (thamade) nezaretinde düzenlediği sohbet ve eğlence meclisleridir. Düğünler gibi zehesler de bir çeşit okul işlevini görürler. Gençlerin tanışmaları için en uygun ortam olup ayrıca kaşenlerin seçildiği mekanlardır. Zeheslerdeki en gözde oyun el vurma (eguav Ӏэгуау) oyunudur.

Thamat / Thamade

Thamate ya da Thamade (Batı тхьамат, тхьэматэ, Doğu тхьэмадэ), toplum düzeninin doğal temsilcileri olup eğlenceyi (zehes), düğünü (gegu, cegu), toplantıyı, herhangi bir elçi grubunu temsil eden ve yöneten, başkanı olan erkek kişidir. Kadınlardan thamate seçilmez. Toplantıda olan ve olacak olan bütün olayların sorumlusu ve hakimi olan thamateler cemiyet içerisinde hiçbir şekilde düzensizlik ya da kargaşa çıkmasına müsaade etmez, kurallara aykırı hareket eden kişileri uyarır. Toplantıyı yönetebilecek kabiliyete ve bilgiye sahip olan, habze denen Çerkes adetini çok iyi bilen kişiler arasından cemiyetteki fertler tarafından seçilir. Thamate seçiminde yaş (nexhıjj thamade: yaşlı thamade) çok önemli olmakla beraber yöneticilik kabiliyeti yüksek, toplum içinde belli bir ağırlığı olan ya da savaşlarda kahramanlık göstererek öne çıkmış, doğal bir saygınlık kazanmış hatta asalet sahibi soylu gençler tercih edilebilir. Thamate ile topluluk arasında iletişimi sağlayan ve onun tarafından alınan bütün kararları topluluğa, topluluğun isteklerini de thamateye bildiren, sayıları (1-3) cemiyetin büyüklüğü ile orantılı olan yaverlerine/ulaklarına pşeriha/pşerah/pşşaf’e denir ve bunlar daha çok toplumdaki sorunlara hakim yetenekli küçük yaşta olanlar arasından seçilir.

Kabardey atı
Rus-Kafkas Savaşı ve Çerkes Sürgününde helak olan 20-30 Çerkes at ırkından günümüze ulaşabilen Kabardey atı ya da Şağdiy (Шагъдий)

Atçılık

Çerkeslerde gelişmiş bir atçılık kültürü görülür. At Çerkesler için değerli bir binit aracı idi. Çerkesler atı yalnızca binmek için yetiştirirler ve ancak aygırlara ve iğdiş edilmiş atlara (alaşe алащэ, şıhu шыхъу) binerlerdi. Atı iğdiş eden kişilere şıseç’ (шысэкӀ) denir. Kısraklar (şıbz шыбз) sadece üreme amacıyla tutulurdu. En varlıklı ve nüfuzlu at yetiştirici olan Çerkes beylerinin (pşı) sürüleri hiçbir zaman 150-200 kısrağı geçmezdi. Eskiden bey ailelerinin kendi adlarıyla anılan at ırkları vardı. En ünlü Çerkes atı ırkları Karaçay-Çerkesya'daki Zelençuk vadilerinde Şoloh (щолэхъу) ve Adigey'deki Beçkan (бэчкъан) idi. Bunlardan başka Zelençuk vadilerinde Alheskir (алъэскир), Hağundoko (хьэгъундокъуэ), Hatohşoko (хьэтэхъушокъуэ) ırkları ile Yeceruakay'da Yivuan (иуан) ırkı atlar biliniyordu. Diğer Çerkes cins at ırkları arasında Abuk (абыку), Açetır (ачэтыр), Ağan ya da Yeğan (агъэн, егъэн), Huara (хуарэ), Jaje (жажэ), Jeraştı (жэращты), Juhar (жухьэр), Kaban (къэбан), Kokşavul (куэкушаул), Kundeyt (къундет), Kuratı (къураты), Şeceroko (шэджэрокъуэ), Trama (трамэ), Yeseney (есэней) sayılabilir. Yüz yıldan fazla süren yıkıcı Rus-Kafkas Savaşı ve sürgün Çerkes at cinslerinin çoğunun yok olmasına yol açmıştır. 20-30 Çerkes atı ırkından bugün sadece Şağdiy (шагъдий) kalmış olup dünya atçılık literatüründe "Kabardin" olarak bilinir ve en iyi dağ atlarından biri kabul edilir. Çerkes eyerinin ön ve arkası iki çıkmalıdır ve bu yönüyle Asya ve Avrupa eğerlerinden farklıdır.

Çerkes beyi ve damgalı atı, 1843
Çerkes beyi ve damgalı atı, 1843

Uzunyayla atları 1864 yılında Kafkasya’dan Anadolu’ya gelen Kabardey Çerkeslerinin beraberinde getirdikleri atların yetiştirilmesi ile ortaya çıkmış bir at ırkıdır. At ırkları arasında önemli bir yer tutan bu atlar ismini yetiştirildikleri İç Anadolu Bölgesi'nin Uzunyayla yöresinden almışlardır. Baş uzunluğu Malakan atı hariç Anadolu atlarının hepsinden uzun olduğu gibi, Türkiye atları içinde kulak uzunluğunun baş uzunluğuna oranı en küçük olanıdır.

Yeğan at

Çerkes at kültürünü habze şekillendirir. Bir kadının veya yaşlının önünden atla geçmek büyük ayıptır. Atlı 30-40 metre kala atından iner, karşılaştığı kişi yürüyorsa saygılı bir şekilde durur ve sağ taraftan geçmesini bekler. Karşılaştığı kişi duruyorsa, atının dizginlerinden tutarak saygılı şekilde yanından geçmesi gerekir. Bir kadınla veya büyükle atın üzerinde oturarak konuşmak ayıptır.

Çerkes eyeri
19. yüzyıl sonu bir Çerkes eyeri

Rus-Çerkes Savaşı sırasında Çerkesler için en büyük prestij, akınlarla Rus askerlerinin bulunduğu yerleri basıp, oradan onların düşmanın atlarını almaktır; bu baskınlarda elde edilen ve getirilen atlardan dolayı, zamanla evlenmek isteyen delikanlıların Rus birliklerine baskın yapıp at getirmesi istenmiştir. Bu sebeple «at hırsızı» deyimi onlar için pejoratif değil, gururlu bir sıfattır. At çalmak yiğitlik sayılır. Çerkesler at çalmayı (тыгъон, тыгъун) asla hırsızlıktan (тыгъоныр, тыгъугъэр) saymadılar ve at çalıp getirmeyen delikanlıya da kız vermediler. Abhazlarda da at çalıp getirmeyen delikanlıya kız vermezlerdi. Çerkeslerde başlık, Kafkasya'da evlenecek gencin sınırı aşıp Ruslardan bir at çalıp getirmesi ve atı kızın dayısı, amcası ya da oğullarından birine vermesi ve böylece yiğitliğini ispat etmesi şekli ile başlamıştır. Evliya Çelebi 1660’lı yıllarda Çerkes diyarında hırsızlık etmeyenlere, “yiğit değildir” diye kız verilmediğini, bu yüzden, Çerkesistan’da hırsızlığın bir sosyal gerçeklik olduğunu belirtmiştir. Çerkesler için kullanılan at hırsızı nitelemesine Türk edebiyatında rastlanmaktadır:

Çerkes at arabası, 1876
Çerkes at arabası, 1876

  • Kemal Tahir (Dutlar Yetişmedi): Seslenin bana şurdan bizim at hırsızı Çerkez oğlunu...; (Göl İnsanları): Çerkez olur da çalmasını bilmez mi? Çerkezler toptan at hırsızı olurlar, at da çalmadın mı sen?; (Damağası 1977): Dedimdi ben ama... At hırsızı Çerkez Memdali alçağının dostluğu buraya kadar...
  • Reşat Nuri Güntekin (Değirmen): Sarıpınar'ın dağ köylerinden birinde Çerkez Murat diye bir at hırsızı yaşardı.
  • Mustafa Necati Sepetçioğlu (Cevahir ile Sadık Çavuşun Buğday Kamyonu): Sen diyordun daha dün a be emmi; Çerkezlerden çıksa çıksa at hırsızı çıkar diyen sendin bre.
  • Aziz Nesin. Oturdu yol ağzındaki Ulupınar yalağının taşına, derin düşüncelere daldı. “Düşmanlarımız, evet, evet düşmanlarımız Çerkes'in adını at hırsızına çıkarmışlar. Çerkes'in at çaldığı yalan, tövbe yalan... Çerkes at çalmaz da, ya atını çaldırır mı? Vay başıma!... Hangi kahpe dölü çaldı atımı... At değil küheylan... Akıtma'sına kurban olduğum... Tek ayağı sekili yanık al atım!... Çerkes Apti atını çaldırmış, derler de tefe-kor çalarlar. Ulan Çerkes kısmı atını çaldırır mı hey eşek Apti, hey Avanak Apti... Ulan, sen Çerkeslerin de adını batırdın. Nedir başıma gelen!... Ulan, at çalar diye yalan yere Çerkes'in adını çıkarmışlar, düşmanın gözü kör olsun... Şimdi de bu Çerkesler bir ata sahip olamıyor diye-kabilemizi rezil ettik...” Çerkes Apti ağlayacak gibi oldu, başını iki avucumun arasına almış, dirseklerini dizlerine dayamış acı acı düşünüyordu.; (İt kuyruğu 1953): Dedesi dersen, Çerkez eşrafından at hırsızı.

Kültür

Giyim Kuşam

Geleneksel kadın kıyafetleri çok çeşitli ve süslü olup bölgeye, kabileye, aileye ve sınıfa göre değişir. Ergenliğe adım atışından itibaren evlenene kadar kadınların giydiği korse/sutyen ya da şohtan keçi ya da kuzu derisinden işlenmiş sahtiyan denen ince ve yumuşak deriden yapılır ve bunlar biçim, malzeme, kullanım amacı, işlev ve yapılış biçimi yönünden Avrupa korselerinden ayrılır. Bey ve soylu kızları için kırmızı sahtiyan, özgür aileler için de kahverengi sahtiyandan dikilirdi. Şohtanlar gece gündüz giyilir ve yatarken ağaç ya da boynuzdan yapılma küçük çubukları çıkarılıp sabah kalkarken yerlerine takılırdı. Bu şohtan çubukları önden iki adet, arkadan ise sırt kemiklerine denk gelecek şekilde bir adet olurdu. Evlenip başka bir aileye giden kadınlar şohtanlarını çıkarıp birine verirlerdi, zira Çerkeslerde evli ya da dul kadınlar şohtan takmazlar. Patiska bezden dikilen içlik/fanila boyun kısmı alınmış, kolsuz ve diz üstüne uzanacak boyda olan bir iç giysisidir. İçliğin üstüne giyilen entari kolları uzun ve uçları bolca olup ipek, atlas, saten ve basma kumaştan dikilir ve en çok işlemeli ipek ve atlas kumaşlar seçilir ve kaftanla aynı renkte olmasına özen gösterilirdi. Entari üzerine giyilen ince belli ve vücudu saran manto uzun kollu ve kol uçları bölünmüş ve açılır olup düğme ve düğme ilikleri bulunurdu. Mantonun etekleri pileli ve serbest/dalgalanır, boyun yakası dik olup gümüş düğmelerle iliklenirdi. Manto üstüne boynu yakasız kaftan bel hizasında düğme ve iliklerle düğümlenirdi. Kaftanın kolu kısa olup dirseğe kadar erişmez, kollara yassı kaşık biçimli uzun bir kol eki eklenirdi. Kaftanın ense bölümü ve ön kısmı, eteğin açıldığı bölümler, kaftanın uç ve kol eki kısımlarının üzerleri işlemelidir. Kol eki ile kollarında da altın işlemeli yumuşak süsler bulunurdu. Kaftan üzerinde gümüş düğmelere uygun düşecek bir gümüş kemer bulunur, gümüş omuzluk/apolet takılırdı. Kaftanın ön kısmındaki gümüş çiviler bazen büyük olurdu. Gümüş kemer üzerindeki kösteğe/kancaya bağlı dörtgen, üçgen ya da silindir biçimli bir gümüş çanta da bulunurdu. Kadın şapkaları değişik tiplerde olur. Bayramlık elbiseler daha çok ipek ve kadifeden yapılırdı. Kadın kıyafetlerinde geleneksel renkler olarak nadiren görülen mavi, yeşil ya da parlak tonlar yerine daha çok beyaz, kırmızı, siyah ve kahverengi görülür.

Geleneksel erkek kıyafetleri esas olarak geniş kollu çuha kaftan, gömlek, pantolon, ayakkabı ve kalpaktan oluşur. Kaftan üzerine bele takılı kama ve kılıç bulunurdu. Savaşçılar savaşırken ayakbağı olmaması için kısa kollu kaftan giyerlerdi. Sosyal sınıfına bağlı olarak erkek giyiminde renkler değişkenlik gösterir. Beyaz renk beyler tarafından kullanılırken, soylular kırmızı rengi, köylüler ise gri, kahverengi ve siyah rengi seçerlerdi.

Çerkes kıyafetleri
Soçi'deki yerel müzede sergilenen Çerkes kıyafetleri

Anapa Çerkes kıyafeti
Anapa Çerkes kıyafeti

geleneksel Çerkes kıyafetleri
geleneksel Çerkes kıyafetleri

Natuhay Çerkes kıyafeti
Natuhay Çerkes kıyafeti

Şapsığ Çerkesleri, Kfar Kama, İsrail
Şapsığ Çerkesleri, Kfar Kama, İsrail

Kabardey Çerkes kıyafeti
Kabardey Çerkes kıyafeti

Çerkes kaması
Çerkes kaması (къамэ)

Müzik

Çalgı

Adığelerin çok değer verdiği ve hepsinin de çok severek dinlediği müzik aletleri Kamıl, Şıç’epşıne ve Pheç’iç'tir.

  • Üflemeli çalgılar
    • Kamıl ya da Çerkes flütü veya kavalı (къамыл): çalan kişiye kavalcı/flütçü denir ve esas olarak, aynı adla anılan göl kamışı (Schoenoplectus lacustris, Scirpus lacustris) bitkisinin saplarından yapılırken, daha sonraları odundan ve metalden yapılıp, gümüş gibi değerli madenlerle de süslenmeye başlanmıştır. Karaçay kökenli Türkolog Ufuk Tavkul'a göre Çerkesçedeki kamıl kelimesi Ogur grubundan Ön Bulgarların dili olan Kuban Bulgar Türkçesinde “kamış” anlamına gelen “kamıl” kelimesinden (LiR Türkçesi: kamıl ŞaZ Türkçesi kamış) geçmiştir. Kamıl, Çerkeslerin en eski enstrümanı olup toplayıcılık döneminden sonra gelen çobanlık döneminin ileri zamanlarında Adığe müzik yaşamına girmiştir. Geçmişte Adığe düğün eğlentilerindeki ana çalgılarından olan kamıl, 19. yüzyıldan sonra Pşıne adı verilen mızıka/akodeonun Çerkes yaşamına girmesinden sonra artık kullanılmamaktadır.
    • Bjamiy: Öküz boynuzundan yapılan bu aletin bir tarafı beyaz, bir tarafı siyah renktedir.
  • Vurmalı çalgılar
    • Phaç’ıç: kürek biçiminde, incir ağacından yapılmış biri dar, yuvarlak bir sapla biten on iki plakadan oluşur. Bu plakalar sapın iki tarafına açılmış deliklerden geçirilen deri bir sicimle birbirine bağlanır. Bu alet, çalınırken sapından tutulur ve elin sert veya yumuşak hareketleriyle ritmik vuruşlar yapılır, oyunlara eşlik etmek için çalınır. Bugün hâlen düğünlerde kullanılmakta olan ayaklı bir tahtaya, daha küçük sopalarla vurularak ritim elde etmeye yarayan sistemden uyarlanarak elde edilmiş bir alettir.
    • Fiotırp ya da Çerkes davulu: bükülerek birleştirilmiş tahta bir kasnağın (genelde kırmızı renktedir) üzerine keçi derisi geçirilerek yapılır. Abhazcada adaul («davul») adı kullanılır.
  • Telli çalgılar
    • Şıç’epşıne ya da Çerkes kemanesi (Batı шыкӀэпщын, пхъэпщын, Kabardeyce шыкӀэпшынэ, Besleneyce шыкӀэпчынэ): Adı «at kuyruğu pşıne» (шы «at», кIэ «kuyruk», пшин(э) «çalgı») anlamındadır. En eski hali ile iki, günümüzde dört telli olarak üretilen ve kullanılan yaylı bir çalgıdır.
    • Pşınetark’u: ıhlamur ağacından yapılan 12-18 telli köşeli bir arptır.
    • Phuante pşıne: üzerinde yedi adet tel bulunan dört köşeli bir kutu şeklinde bir alettir.
    • Apepşıne/Epepşıne ya da Çerkes sazı: alttan kesik armut biçimindeki gövdesi ince uzun bir sap şeklinde devam ederek helezon bir kıvrımla sona eren, üzerinde at kılından dört tel bulunan bir sazdır. Oturarak çalınan bu çalgı, boynu yukarı gelecek şekilde tutulur ve gövde sağ bacağa dayanır.
  • Tuşlu çalgılar
    • Pşıne ya da Çerkes mızıkası (пщын, пшынэ): Çerkesçede esas olarak «çalgı» anlamındadır ve günümüzün akordeonuna benzer olup, onun temelini oluşturan, klavye sistemli akordeondan farklı olarak, tuşlu bir alettir. Diğer otantik çalgılardan çok sonraları Çerkes müziğine katılmış olmakla birlikte, bugün Çerkes halk müziğinde mızıkanın yanı sıra akordeon ve garmon da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Şarkı

Şarkılar (vered/орэд) konularına göre şöyle ayrılır: kahramanlık, tarihî, dinî, hissî, ağıt, saban sürme, hasat, düğün, dans ve diğerleri. Çerkes halk şarkıları temelde insan sesiyle şekillenir ve ezgiye çok seslilik hâkimdir. Çerkeslerde halk yaşamının sözlü efsaneler yoluyla sonraki kuşaklara aktarılmasında köy köy, meclis meclis dolaşan geguak’o/ceguak’o adındaki çok sesli koro ile birlikte yaylı ve telli çalgılar kullanan profesyonel müzik topluluklarının katkısı çok büyük olmuştur.

Türkiye Çerkeslerinde esas olarak dört ana dans görülür: wuic, kafe, tleperıfe ve şeşen. Çerkes diasporasının toplu halde yaşadığı Türkiye, Suriye ve Ürdün'de orijinal adını korumuş, ama tarihi vatan olan Kafkasya'da tamamen unutulmuş (ya da bilinmeyen) danslar vardır: şeşen dansı en yaygın hızlı dans, kaşo bğunc yan dans, kaşo phenc ters dans, şıreç kaşo üç kişilik dans...

  • Wuic ( work ): yavaş danstır ve sistemi ( nysashaudzh, turytu work, work hesh, work puh, work khuray ) bulunur. Kafkasya'da hafif eser, altıncı eser türü bulunur.
  • Kafe ( kafe ): orta danstır ve cheşitleri ( kafa cheh, kafa kuansha, kafak ) bulunur.
  • Tleperıfe ya da Leperuj (Doğu лъэпэрыфэ Batı лъэпэрышъо, лъэпэрисэ): parmak uçlarında hızlı danstır ve daha çok Abzah, Şapsığ ile Ubıh ve Abazalar (Rusların Abhaz ve Abazin olarak ayırdıkları halka Türkiye'de ayırt edilmeksizin Abaza denir) arasında yaygındır.
  • Şeşen (шешен, шыжэн) ya da mezdegu (мэздэгу Kuzey Osetya Kabartey bölgesi «Mozdok»): hızlı danstır ve lezginka (ya da Türkiye'de bilinen adıyla: Şeyh Şamil) dansına benzer. Türkiye Çerkesleri arasındaki en popüler beş danstan biri olup oldukça yaygındır. Türkiye'de şeşen dansının en çok popüler olduğu yerler, çoğunlukla Kabardeylerin (Hajret ya da Kuban Kabardeyleri) yoğun olarak bulundukları yörelerdir. Adının farklı etimoloji denemeleri bulunsa da en yaygın ve kabul göreni Şeşen adının Çerkeslerin Çeçenlere verdiği addan geldiği yönündedir. Kafkasya'da bilinmeyen bu dans yalnızca diasporada yapılmaktadır ve diaspora Adığeleri yakın temasta oldukları Çeçenlerle aynı ad (Çerkes) altında buluşurlar. Dans bir kız ve erkek tarafından değişik melodiler eşliğinde icra edilir. Esas olarak Çeçen ve Adığe danslarında görülen hareketlerin bir karışımıdır. Bir başka deyişle Adığelerin yaptığı Şeşen dansı Çeçenlerin (özellikle de Dağlı Çeçenler: Binoy ve Şatoy Çeçenlerinin) yaptığı Şeyh Şamil dansının Çerkesleştirilmiş taklitidir. Erkeklerin hareketleri oldukça keskin ve coşkulu olup el ve ayak pozisyonları, erkeğin Çeçen dans tipini icra etiğine kuşku bırakmayacak biçimdedir ve kızın ise ahenk ve azametle yaptığı dans hareketleri Adığe kültürüne özgü dans adımlarına uygundur. Adığelere ait olmayan farklı özellik ise sadece eller olup biri baş üzerine kaldırılır. Çeçenlerin etnik algılaması açısından Adığelerin Çeçen dansında, Çeçen özellikleri daha çok dansın genel duygusal yapısında ve erkeklerde gövdenin belden yukarı kısmının hareketlerinde, özellikle de ellerin esnekliğinde belirgindir. Çerkesler somut bir Çeçen dansını değil, öteki kültürden olanların öncelikle dikkatini çeken sert hareketler, el parmaklarının birbirinden aralı olması, omuzların sırayla yukarı kaldırılması vb. özellikleri, yani bir Çeçen 'dans tipini' taklit ederler. Şeşen dansında gövdenin üst kısmının hareketleri, tek anlamda Çeçen tarzındadır ama ayakların pozisyonu ve hareketleri açıkça Çerkes (Adığe) tarzındadır. Dansın kompozisyon yapısında da Çerkes ruhu daha fazladır, çünkü geleneksel Çeçen kültüründe çifti yöneten sadece erkektir ve dansı bitirme inisiyatifi de ona aittir. Üstelik Çeçenlerde bir dans sırasında çiftteki dansçılar kesinlikle değişmezler.

Kafe (kahve)
Kafe (kahve)

Kafkas dansçısı Alexander Dzusov
Lezginka (Şeyh Şamil) oynayan Kabardey Çerkesi

Mutfak

Yemek

Çerkes yemekleri (шхынхэр) daha çok et ve süt ürünlerine dayanır, sebzeye itibar etmezler. Çerkesler ekmeği (хьэлыгъу haluğ ekmek) az kullanırlar. Çerkesleri/Adığeleri tanıtan yemekler şıpsı-p’aste (щыпс-пӀастэ; soslu et suyu ve kaçamak) ile şelame-halıjo’dur (щэлэмэ-хьалыжъо; yağda kızartılmış ve içi peynirle doldurulmuş ince börek). Adiğelerin geleneksel yemekleri et, tahıl ve süt yemeklerinden oluşur. Çerkeslerde yemeğe başlamadan, sofra büyüğünün bir konuşma (dua) yapması adettir.

Çerkes Mutfağı
Hal'vaz (sağ) ile Mat'za (sol), Şapsığlar, Kfar Kama, İsrail, 2012

Tahıl yemekleri (лэжьыгъэхэкӀ шхынхэр): Çerkes tavuğu ya da şipsi (şıpsı щыпс): çoğu cevizden bulamayanlar yağda kavrulmuş undan ve bazıları da süt ilave ederek yaparlar. Şipsi daima pasta ile yenir. Pasta yemeğin “ekmek” olarak adlandırılabilecek kısmı iken, şıpsi da soslu kısımdır. Dövülmüş dana etinden yapılma şıps Bjeduğlar, kaymakla donatılmış beyaz renkli tavuk şıpsı Kabardeyler, içine dövülmüş çeviz katılan şıps Şapsığlar, sütlü hindi ile et suyu karışımı şıps Türkiye’deki Abzehler, içine dana ya da koyun eti doğranmış lıts’uk’u şıps Çemguylar arasında yaygındır. Çerkes pastası ya da pasta: akdarı, mısır ya da buğday unundan pişirilen ve ekmek yerine kullanılan lâpa. Türk mutfağındaki kaçamak gibidir. Pasta kelimesi Latince kökenli olup hamur demektir. Mamrıse: bir tür Çerkes kaçamağıdır. Pasta gibidir. Arap ülkelerinde yaşayan bazı Adiğeler pirinç kaçamağı yaparlar. Çerkes böreği ya da haluj: üçgen şeklinde yağda kızartılmış peynirli puf böreğidir. Kaynamış sütle, sıcak/ılık sütle, peynir suyu ile ya da sadece sıcak suyla yoğrulan una ufalanmış peynir konmuş biçimini K’emguylar, kızartılmış ve dövülmüş biber konmuşunu Bjeduğlar, doğranmış taze soğan ve maydanoz konmuşunu da Türkiye’deki bazı Adiğeler yaparlar. Thurıje halıjo, tavada tereyağı içinde kızartılmış börek. Tebe halıjo ya da goşe halıjo, tava içinde közde pişirilmiş börek. Haku halıjo (хьаку хьалыжъо), fırında pişirilmiş bir börek çeşidi. Halıjojıye, suda pişirilmiş peynirli börek; suda pişirilmiş börek. Çerkes mantısı (Batı psıhaluj «su haluju»; Doğu psıhalıwe псы хьэлыуэ): yarımay şeklinde hazırlanan mantı türüdür. Metaz, buğday unundan içine peynir konan ve suda pişirilen küçük ama kalınca börek. Şapsığlar buna “psıjo halıjo” derler. Şapsığ metaz’ı, içine peynir, dövülmüş soslu ceviz, vs konur, portakal iriliğinde mısır unundan hazırlanır ve suda pişirilir. Guıvbat, börek çeşidi, buğday unu, süt ve yağ ile birlikte yoğurulur, içine peynir konur ve ekmek fırınında pişirilir. Çerkes simidi ya da halvane, halguane. Seku: Düzce’de, özellikle de Haç’emzıy köyü K’emguyları tarafından yapılan bir darı yemeğidir. Hatık darı, mısır veya buğday unundan kaynar süt ile yoğrulmuş (çörek büyüklüğünden yumruk büyüklüğüne kadar) ufak parçacıkların fırında pişirilmesi ile yapılan bir tür çörek. Yoğrulduğu unun yapıldığı tahılın adına bağlı çeşitleri bulunur: mısır hatığı.

Et yemekleri (лыхэкӀ шхынхэр): et, Çerkes mutfağında geniş bir yer tutar. Eskiçağlarda Adığeler büyükbaş hayvanlar, küçükbaş hayvanlar ve domuz beslerlerdi. En çok tutulan etler koyun (özellikle de kuzu) etidir. Kümes hayvanları arasında, en çok tavuk ve hindi eti tercih edilirdi. Sucuk: dövülüp doğranmış et bağırsağa doldurulur, fırında ya da bacalara asılarak kurutulur. Corme: temizlenen işkembe, bağırsak ve süt birlikte karıştırılır, ince bağırsaklara doldurulup bağlanır ve ocaklarda kurutulur. Yeneceği zaman tavada pişirilir. Thamç’eğunıb: karaciğer süt içine doğranır, içine bir miktar kemiksiz et konur, kalın ya da ince bağırsaklara doldurulur ve suda pişirilir. Lepsı: haşlanmış taze et suyu yemeği.

Süt yemekleri (гъэщхэкӀ шхынхэр): Adiğe yiyecekleri içinde üçüncü sırayı oluşturur. Süt değişik biçimlerde üretilerek değerlendirilir: krema, kaymak, taze tereyağı, kaynatılmış tereyağı, yoğurt, peynir. Süt katılan değişik yiyecek ve katıklar olarak, süt, Kalmuk çayına katıldığı gibi, pirinç ve akdarı çorbası/fıgu hanthups, hagulıjo, mısır çorbası/natrıfıps ve cençıps/fasulye yemeği içine de katılır. Seku, sütlaç/şedes, pirinç lapası/pıncğapts'e ve fabe, su katılmadan sırf sütle yapılır. Hamur suyu ve hamur kabartması da sütle gerçekleştirilir. Süt ile halıjuap'e, şelame, mık'umıpş ve zetépşşıç' yoğurulur, mecac ve hatık kaynar süt ile yapılır. Şep'aste/sütlü kaçamak farklı bir yiyecek olup, bazen kaynamış sütlü kaçamak/şejo şep'aste yapılır. Peynir türleri arasında sepet peyniri/metekuaye ve şirdenli peynir/tletekuaye sayılsa da Türkiye'de adı çok duyulanı Çerkes peyniri (Adiğe kueyey) denendir. Sofradan eksik edilmeyen yoğurt, özellikle öğle yemeğinde sıcak kaçamak ve etli yemeklerin üzerine tüketilir. Yoğurt yemeklerde de kullanılır. Yumurta çılbırı, suda pişirilmiş ya da karıştırılıp tavada kızartılmış olan yumurta doğranıp yoğurdun üzerine konur ve karıştırılır. Cençtur, yoğurt ve kremaya pişmiş fasulye katılır. Kabtur, pişmiş kabak yoğurt-krema karışımına doğranır. Kundısıv, sütlü içeceklerden olup acılaşmış, turşu tadını almış peynir suyu kaynatılarak içine ekşimemiş süt konarak tüketilir.

İçecekler (шъонхэр): Alkollü içkiler arasında yer alan şarap tüketilen içeceklerin başında gelir ve konuk ve düğün/şölen sofralarından eksik olmazdı. Sofraya konan şarabı konuklar tek kâseden sırayla içerlerdi. Darı, mısır ve baldan yapılan baksime (ya da maksime) az alköllü bir içecektir, alkolsüz olarak da boza yaygın şekilde imal edilir. Kabardeyler arasında içilen ve baskımeye benzeyen fakat ondan daha sert olan, darı ya da mısır unundan yapılan meremjıy. Çay Türkiye'de bugün herkesçe yapılan biçimde olsa da, Kafkasya'da geleneksel olarak Kafkas ormangülü (Rhododendron caucasicum) adı verilen bir ormangülü türünden yapılırdı. Kalmuklardan alınıp bütün Kuzey Kafkasya kültürüne aktarılan ve benimsenen Kalmuk çayı Adığe kahvaltılarının vazgeçilmezi olmuştur. Kalmuk çayı esasen Tibet'e kadar uzanan Orta Asya halklarınca yaygın tüketilen sütlü ve terayağlı bir çaydır. Besleneyler kuşburnu dalının uç sürgünü, Hatkoylar ve diğerleri labada (şş’orey/kuzu kulağı шӀорэй ya da lebevıts/efelik, Çemguylar vılevıts derler) türlerinin tohumunu ya da dadıv denen bir bitki türünü kaynatarak suyunu süzerler ve içine süt, tereyağı ve tuz ile karabiber koyarak kabardıktan sonra kahvaltıda tüketirler.

Öğün

Aile içi sofra, pek çok kültürde olduğu gibi Çerkeslerde de kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği olmak üzere 3 ana öğün olarak kurulur.

Sabah kalvaltısında geleneksel olarak, Kalmuk çayı ve kaymak; ilkbahar sonu ile yazın taze peynir, sonbaharda isli peynir, kışın ve ilkbaharda kuru peynir, taze kaymak ve yeni dövülmüş tereyağı sofrada yer alırdı. Kalmuk çayına eşlik eden tahıl ürünleri arasında yağda kızartılmış ince börek olan sıcak şelame/şeleme fabe, yağda kızartılmış sade börek olan thurıje haluj, fırınlanmış pide olan haku haluj, sütle yoğurulmuş ama kabartılmamış buğday hamuru içine peynir konup fırınlanan guvıvbat, kabartılmamış/mayasız ekmek, kabartılmış/mayalanmış ekmek, undan yapılma thurıje/börek çeşidi (ki hamur ince sürülür, sarılır, ikinci kez sürülür; çüvende pişirilir, katlarına ayrılmaya ve parçalanmaya uygun) olan zetepşş’ıç’, yağ, yumurta ve un karıştrılıp yağda kızartılan thujevıt gibi daha çok buğday unundan yapılanlar tercih edilse de, mısır unundan yapılan ve tavada pişirilen mecac ile akdarı ya da mısır unundan yapılan hatık gibi buğday dışı tahıl ürünleri de bazen sofraya konabilir.

Dil ve edebiyat

Evliya Çelebi 1660’lı yıllarda gezip gördüğü Çerkes topraklarında konuşulan Çerkesçeyi "yüz kırk yedi lisanın hepsini gayet güzel yazdım ama bu Çerkes lisanı gibi saksağan sadalı lisanı yazamadım" demiştir.

Rusya'da 1920 sonrasında üç lehçede (Doğu Çerkesçesinden Kabardey ile Batı Çerkesçesinden Çemguy ve Şapsığ) yazılan dört bölgesel edebiyat (Kabardey, Şerces, Adigey ve Şapsığ) doğmuştur. Bu dört edebiyattan ikisi, yani Kabardey ve Şerces bölgesel edebiyatları (bazı önemsiz kelimeler dışında) Kabardey edebî dilini benimsemiştir. Bu dört edebiyat 1945 yılına değin sürmüş, aynı yıl Şapsığların özerkliğine son verilmesi ile birlikte, Şapsığ edebiyatı ve yazılı yaşamı da son bulmuş, geriye sadece iki edebiyat dili (Kabardey ve Adigey) ve üç bölgesel edebiyat kalmıştır: Kabardey, Şerces (Çerkes) ve Adigey. Adığe edebiyatının sözlü ürünleri Abhaz ve Abaza dili ürünlerinden daha süslü ve duygulu olan anlatımlarıyla farklılaşır.

Abaza ve Adıge dilleri
Kuzeybatı Kafkas dilleri (Abaze-Adygebzeher): Abaza dilleri (Abasebzeher) ile Adıge dilleri (Adygebzeher)

14 Mart 1853 tarihinde Abzehlerden Vımar/Wumar Bırsey (Бырсэй Умар, Бэрсей Умар, Rusça: ru:Умар Хапхалович Берсей 1807—1870) tarafından Tiflis'te ilk Adığe alfabesinin ve Adığece Sözlüğün (Адыгэбзэ псэлъалъэр) yayımlandığı günün anısına her yıl Çerkesler tarafından 14 Mart Çerkes Dili Günü ya da Adığe Dili Günü/ Adığece Günü olarak kutlanmaktadır.

Eskiden Ubıhça konuşmuş olan Ubıhların da anadili haline haline gelen Çerkesçe, Çerkes Ermenileri ile Çerkes Rumları (Urımlar) tarafından konuşulduğu gibi, Karaçay, Balkar ve Abazalar (Abazin) arasında da konuşulabilmektedir.

Sosruko
Nart destanlarının kahramanı Sosruko (Batı Саусырыкъо Doğu Сосрыкъуэ)

Sözlü edebiyatın başlıca türleri şarkılar ve türküler ile bilmece, atasözü, masal, öykü, tekerleme, vb'dir. Anlatımlarda sık sık mecaza başvurulur. Sözlü ürünler içinde en geniş yeri tutan ve birçok öğesi eski Grek destanlarını hatırlatan Nart destanları ya da Nartlar 1946-1968 yılları arasında derlenen ve biriktirilen 705'tekstin bir araya getirilmesiyle 1968-1971 yılları arasında Maykop'ta yayımlanmıştır. Destan yeni derlemelerle 8 cilde ulaşmıştır. Destan 31 bölüme ayrılmaktadır. Her bir bölüm ayrı bir Nart kahramanını yaşamına ayrılmaktadır. Yaklaşık üç asırlık Koç'as destanı daha çok Batı Çerkeslerinde görülür.

Şapsığya Çerkes edebiyatı

Şapsığ Ulusal Rayonu (1924-1945) Çerkeslerinin edebiyatı Şapsığların özerkliğinin 1945 yılında Stalin tarafından kaldırılmasına kadar sürmüştür. Özerkliğin sürdüğü 21 yıl boyunca oluşturulan çalışmalar hakkında bir bilgi yoktur. Burada yazılı kullanımdan çıkartılan Şapsığca Osmanlı Çerkes diyasporasında Kabardeycenin yoğun olarak konuşulduğu yerler dışında ibadet dili olarak kullanılmaya devam etmiş 1906'da İstanbul'da yayımlanan Adıgece Mevlid (Адыгэ Мэулыд) Şapsığ lehçesiyle kaleme alınmıştır. 19. yüzyılda (tahminen 1820’li yıllarda) ilk Adiğe alfabesi bir Şapsığ aydını olan Şeretlıko Netavko Hace (ШэрэлӀыкъо НэтӀаукъо Хьаджэ) tarafından hazırlanmıştır.

Adigey Çerkes edebiyatı

Adigey Cumhuriyetindeki Çerkeslerin (Rusça resmî adları: Adigeylerin) edebiyatının temelini düz yazı ustası Ç’eraşe Tembot atmıştır. Ancak, günümüzde şiir de gelişmiştir. Adigey Çerkes edebiyatı Çemguyların lehçesi esas alınarak yazılmakta ve geliştirilmektedir. Son zamanlarda Adıgey şiirinin gelişmesinde Meşbaşe İshak’ın etkisi yadsınamaz. Meşbaşe, romanda da aynı ustalığı göstermiştir. Nartolog (Nart destanları uzmanı) oluşunun yanı sıra, usta bir şair olan Hadağatle Asker’in şiirleri de Adıgey şiir sanatında önemli bir yer almaktadır. Meşbaşe İshak’ın ardından Kuyeko Nalby ve daha yüzlerce yazar, şair ve araştırmacı yetişmiştir.

TürkçeÇerkesçeRusçaÖmrü
Tsığo TevçojTütü ÇeyrekZug Teuchezh
(Tagir Alievich Teuchezh)
1855-1940
İbrahim TseyTsei İbrahimİbrahim Salehoviç Tsey1890-1936
Kube ŞabanKube ŞebanŞaban İndrisoviç Kubov1890-1974
Hatko AhmedHatko AhmedAhmed Dzhankhotovich Khatkov1901-1937
Ç’eraşe TembotКӀэрэщэ TemaTembot Magometoviç Keraşev1902-1988
Perenıko MuratPerenyko MuratMurat Salihoviç Paranuk1912-1970
Kestene DmitriyDmitry KesteneDmitry Grigorievich Kostanov1912-1985
Levsten YusıfLüksemburglu YifusYusuf İbrahimoviç Tlyusten1913-1998
Yevtıh AskerEutych AskerAsker Kaderbechevych Evtykh1915-1999
Kardenğuş ZıramıkuКъардэнгъущԀ ЗырамыкуZaramuk Paturoviç Kardanguşev1918-2008
Kırımız JaneVe KırgızKirimize Khadzhimusovich Zhane1919-1983
Hüseyin AndrıhoyAndrihoye HüseyinHusen Borejeviç Andrukhaev1920-1941
Hadağatle AskerХьэдэгъэлIэ АскэрAsker Magamudovich Gadagatl1922-2009
Ebu ŞhalahoŞişman ArapŞalaho Abu1929
Beterere HamidBeterere HamitBeretar Hamid1931-1995
Bravo İshakМэщбэшIэ Исхьакъİshak Şumafoviç Meşbaş1931
Pşımaf KoşbayElveda PchymafPshimaf Karbeçevych Koshubaev1937
Beğ NurbıyNurby'ye yalvarBagov Nurbiy Nukhovich1937-1995
Nalbiy'de olmakKuekko NalbyNalbiy Yunusoviç Kuek1938-2007

Karaçay-Çerkes Çerkes edebiyatı

Karaçay-Çerkesya Cumhuriyetindeki Çerkeslerin (Rusça resmî adları: Şercesler/Çerkeslerin) düz yazı ve tiyatro yapıtları, 19. yüzyıl sonu ile 1920–30’lı yıllarda dikkat çekmeye başlamıştır. Abuk Halit, Dışe’c Muhammed, Temir Salih, Vokthuta Abdullah, Gueşoko Husin gibi yazarlar, Şerces edebiyatının temelini atmışlardır. Şerces edebiyatında, Hanfen Alim ile lirizm belirginleşmeye başlamıştır. Sonraki yıllarda Abıt’e H., Nehuş M., Şave E., Dığuıj K. gibi genç şairler görülür.

TürkçeÇerkesçeRusçaÖmrü
Abuk HalitАбыкъуэ ХьалитHalid Kuçukovich Abukov1900-1937
Dışe’c MuhammedМухьэмэд ДыщэкӀMahomet Pshikanovich Dyshekov1902-1942
Guesoko HüseyinGueshkoque HusenHusin Hanakhoviç Gashokov1913—1983
Ahmet MuhadinAhmet MuhadinMuhadin Hudoviç Ahmetov1917
Kxhuexhu TsutaMerhaba KöpekTsuca Medzhidovna Kohova1920-2000
Hanfen AlimHienfeng ElmaAlim Mazanoviç Hanfenov1922
Leila'yı seviyorumBacchi LeilaLeila Abubekirovna Bekizova1929
Velet GabasKardeş HabasGabas Muhamedoviç Bratov1930-2002
Vladimir AnıtıVladimir AbitVladimir Kadıroviç Abitov1937
Abıte HızırАбытӏэ HızırHızır Yahyayeviç Abitov1941

Kabardey-Balkar Çerkes edebiyatı

Kabardey-Balkar Cumhuriyetindeki Çerkeslerin (Rusça resmî adları: Kabardeylerin) ilk yazarı tarihçi Negume Beçmırza ve ilk eser de onun Adıge Yi Thıda (Adıge Ulusunun Tarihi) adlı çalışmasıdır. Negume ayrıca biri Kiril (1840), diğeri Arap-İran harfli (1843) iki el yazması ilk Kabardey alfabesini hazırlayan kişidir. Aynı dönemin bir diğer önemli yazarı da, “kalemby” mahlası ile yazan K’aşe Adelceri’dir. 1920 sonrasının iki önemli yazarı, Türkiye’de eğitim görüp dönen ve “Şiirin Büyük Ustası” olarak da anılan Şocentsıuk Ali (1900-1942) ile ünlü derlemeci ve fabl yazarı Paş’e Beçmırza’dır. (1854 – 1936) Bu klasik şairleri izleyen K’işşokue Alim, K’uaşş Bet’al, Şortan Askerbiy, Thagazit Zuber, Akhsıra Zalimkhan, Tevune Haçim, Nalo Zavuır, Nalo Ahmethan Kabardey edebiyatının temel taşları olmuşlardır. Türkçeden kelime alan Anadolu Kabartay lehçesi ile Rusçadan kelime alan Kafkasya Kabartay lehçesi birbirinden leksik düzeyde farklılaşmaktadır.

TürkçeÇerkesçeRusçaÖmrü
Tuzlu SebzelerNegume Sahili BechmyrzeŞora Bekmurzin Nogmov1794-1844
Hatoxhoşıque ÇalışmasıХьэтIохъущыкъуэ КазиKazi Musabieviç Atazhukin1841-1899
Paş’e BeçmırzaПащӀэ БэчмырзэBekmurza Maşeviç Paçev1854-1936
Şocentsıuk OrShchodzntsyk AliAncak Ashadovich Shogentsukov1900-1941
Hachim'e katılınTuna GüzelimHaçim İshakoviç Teunov1912-1983
K’işşokue AlimAlim'in karısıAlim Pşemahoviç Keshokov1914-2001
Shortan AskerbyAskerbius'u kısaltınAskerbi Tahirovich Shortanov1916-1985
Şocentsıku AdemMerhaba AdamAdam Ogurlievich Shogentsukov1916-1995
Sokur MusarbiKör MusarbiMusarbi Gisoviç Sokurov1929-1990
Balkar Fovset ĞuzerБалъкъэр Фоусэт ГъузерFousat Guzerovna Balkarova1932-2009
Thagazit ZuberТхьэгъэзит ЗуберZuber Mukhamedovich Thagazitov1934
Habas'a katılınБештокъуэ ХьэбасKhabas Karneevich Beshtokov1943
Hakuaşe MadinaХьэкԏуащэ МадинэMadina Andreevna Khakuasheva1959
Shora Nogmov (Negume Shore Bechmyrze)
Kabardey tarihçisi, filolog, şair Shora Nogmov (Negume Shore Bechmyrze)

itibaren

Çerkes Paganizmi

Semavi dinlerle tanışmadan önce Çerkesler geleneksel dinine inanıyordu. Bu dinin temeli baş tanrı Thaşho'ya (Adigece: Тхьэшхо; "Büyük Tanrı") ibadettir. Bazı kişiler bu dini politeistik bazıları ise monoteistik olarak sınıflandırmıştır. Thaşho'nun "herkesin ihtiyaç duyduğu, ama kimseye ihtiyaç duymayan", "yoktan var eden, çoğaltan", "evrenin döngüsüne izin veren" gibi sıfatları vardır.

Tüm varlıklar öz olarak birdir ve sonsuz bir döngünün parçasıdır; sadece yaratıcı olan Thaşho bu döngüden etkilenmez. Thaşho'ya "Güzel Tanrı, biz zavallılar sana dua ediyoruz" şeklinde dua edilirdi. Bunun yanında Thaşho'nun emrindeki daha alt tanrılar da vardır. Dünyanın başlangıcı büyük boşluğun veya evrenin (Adigece: Хы) oluşumu ile ilişkilidir. Thaşho evreni ve düzeni yaratmıştır, daha sonrası kendiliğinden gelişmiştir. Çerkes dininin sembolü T sembolüdür.

Çerkesya'yı gezen Leonti Lyulye'ye göre Çerkes inancında Ruhlar öldükten sonra dünyada yaptıkları işlere göre ödüllendirilirlerdi. Bu nedenle, insanın dünyevi varoluşunun amacı ruhun mükemmelliğidir. Önemli bir unsur, ataların ruhuydu. Ataların ruhları anma gerektirir: cenaze şölenleri düzenlenir ve ölü ruhların anılması için kurban veya anma yemeği hazırlıkları uygulanır ve dağıtılır.

Antik dönemde Çerkesler ve Yunanlar arasında ticaret ilişkileri vardı. Çerkes orman tanrısı Mezıtha ve Yunan orman tanrısı Pan aşağı yukarı aynı kişidir. Çerkes Arı tanrıçası Merisse'nin ismi Yunanca "Arı" demektir. Yunan ve Çerkes inanışları arasında başka benzerlikler de bulunabilir: Antik Yunan mitolojisinde Çerkesya göndermeleri vardır (Prometheus'un Elbruz Dağı'na zincirlenmesi gibi). Bu mitolojinin Çerkesya kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur.

E. Spencer Çerkeslerin geleneksel dinini şöyle tanımlamıştı:

Batı Kafkasya halkının inancındaki ana ilkeler şunlardır: Yüce ve kudretli olan tek Tanrı'ya olan inanç. Ruhun ölümsüz olduğuna ve ölümden sonra atalarının yaşadığı başka bir dünyaya aktarılacağına inanıyorlar.

Muhammed'in dinine inananlar gibi onlar da Tanrı'yı görünür herhangi bir biçimde temsil etmiyorlar, ancak onu, ruhu evrene dağılmış olan her şeyin yaratıcısı olarak tanımlıyorlar.

Tek ebedi Tanrı'ya ek olarak, Tanrı'nın kendi kontrolü için çok önemsiz olduğunu düşündüğü bazı konularda yetki devrettiği birçok alt ruhların varlığına inanırlar. Bu alt tanrılardan bazıları, şefaatçi olarak tapınılan özel bir sembol olarak tezahür eder.

Bu noktada sıkı bir araştırma yaptım ve tüm bilgi verenlerin bu görüşe katıldığını gördüm. Bu, Çerkesleri uzun yıllardır tanıyan birkaç Rus subaydan daha önce duyduklarımı doğruladı.

Bu ibadet, katı bir Protestan ve katı bir Müslüman gibi katı bir ibadet olarak değerlendirilmelidir.

Çerkeslerde ölüleri yüksek yerlere gömme geleneği vardı, 1427 yılında Çerkes topraklarından geçen Alman seyyah Johannes Schiltberger şunları yazmıştır:

Onların (Çerkeslerin) yıldırım çarpması sonucu ölenleri tabuta koymak ve tabutu uzun bir ağaca asmak gibi bir adetleri vardır.

Bundan sonra komşular yanlarında yiyecek ve içecek getirerek gelirler, dans etmeye, eğlenmeye, öküz ve koç kesmeye, etin çoğunu fakirlere dağıtmaya başlarlar.

Bunu üç gün boyunca yaparlar ve cesetler tamamen çürüyene kadar her yıl aynı şeyi tekrarlarlar, yıldırım çarpan kişinin bir aziz olduğunu düşünürler.

Türk seyyah Evliya Çelebi şunları yazmıştır:

Hikâye anlatıcıları çeşitli ayinler yaptıktan sonra insanları ölen kişinin başucuna toplarlar. Bu şaşırtıcı ve nadir bir manzaradır. Daha sonra merhum kişiyi dağlarda büyük bir ağacın dalları üzerine özel bir tabuta koyarlar.

Orta Çağ Mısır'ının Çerkes Memlük hükümdarı Sultan Berkuk da başlangıçta halkının geleneğine uygun olarak gömüldü; cesedinin bulunduğu tabut, Çerkes cemaati tarafından caminin tavanına asıldı.

Musevilik

8. yüzyılda Çerkesya'da yaklaşık 20 bin Yahudi'nin iskân edilmesi ve Hazar Kağanlığı ile kurulan ilişkiler sonucunda az da olsa bazı Çerkesler Museviliğe geçmiştir. Pek çok prens ve soylu Museviliği kabul etse de halktan sadece 59 Çerkes Museviliğe geçmişti. Çerkesya'da Musevilik sonunda yerini Hıristiyanlığa bıraktı.

Hristiyanlık

Ortodoks

Hristiyan geleneğine göre, Hristiyanlık MS 55 yılında Havari Andreas'ın seyahatleri ve vaazlarıyla Çerkesya'ya geldi. Seküler kaynaklar ise Hristiyanlığın ilk olarak Bizans ve Gürcü etkisi ile MS 3. ve 5. yüzyıllar arasında Çerkesya'ya yayıldığını gösteriyor.

İsa Mesih, merkezî Tanrı olmak yerine, Çerkes Tanrılar panteonuna eklenmişti. Baş Tanrı hala Thaşho idi. Hristiyanlığın Çerkes inancına en büyük etkisi, Tanrı'nın fiziksel olarak ikonlar (Adigece: Тхьэнапэ) ile temsil edilmesiydi. Bunlardan bazıları, Tanrı'nın annesi (Adigece: Тхьэнанэ) ve Kutsal Ruh (Adigece: тхьэм и псэ) idi. Çerkesler Hristiyan dinine "Çelehstan" ya da "Çiristan", Noel'e "Hurome", Paskalya'ya "Utıj", rahiplere "Şogen" Papazlara "Şekhnik" adını verirlerdi. Ayin ve dualar Yunanca yapılıyordu.

Johannes Schiltberger şunları yazmıştır:

Çerkeslerin topraklarında Yunan inancına inanan Hıristiyanlar yaşamaktadır. Yunan inancına göre dua ederler ve Tanrı'ya Yass (Alan) ve Zih yani Çerkes dillerinde dua ederler

Çerkesler için, tüm Hristiyan öğretilerindeki en önemli ve çekici kişilik Aziz Yorgi'nin (Adigece: Аушыджэр) kişiliğiydi. Zihya (Çerkesya) Ortodoks dünyasında bir konuma sahipti. Çerkesya'nın Sinopoli, Phanagoria, Nikopsia ve Tmutarakan'da dört eski piskoposluk bölgesi vardı. 13. yüzyılın sonunda Zihya Piskoposluğu statüsü metropolitan statüsüne yükseltilmiştir. 1318'den beri kaynaklar, "Zicho-Matarch" adıyla bağımsız bir Zihya metropolünden bahsediyor. Rahip Ricasdus'a göre Çerkesler, "kendisini Ortodoks Hristiyanları olarak kabul ediyor ve Yunan yazısı kullanıyor" idi.

Katolik

12. yüzyılda Kafkasya'da ilk Katolik misyonerler ortaya çıktı. Katolik haçlılar tarafından Konstantinopolis'in Fethi ile Katolik inancının yayılması hızlandı. Katolik dini Çerkesya kıyısında yayıldı ve hatta Çerkes prensi Ferzakht bu dini benimsedi. Papa, 1333'te ona çabalarından dolayı teşekkür eden bir mektup gönderdi. Katolik Kilisesi'nin misyonerlik faaliyeti sonucunda İtalyan kaynaklarında "Frenkkardaşi" olarak geçen bir Katolik Çerkes grubu ortaya çıktı. Daha sonra Papa'nın emriyle Çerkesya'ya gönderilen Katolik misyonerler Müslüman oldu. Bu Misyonerler Çerkesya'da "Karden" olarak biliniyordu. Bu kelimenin Kardinal kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Çerkes prensi Büyük İnal, Katoliklerin Çerkesya'yı terk etmesi karşılığında Cenevizlilerin liderine kız vermişti.

Hristiyanlığın çöküşü

Tüm bunlara rağmen Hristiyanlık Çerkesler arasında tam olarak oturmamıştı, yerel pagan din ile karışıp yarı-pagan yarı-Hristiyan bir din haline gelmişti. Meryem Ana hem Tanrı'nın annesi hem de Arılar Tanrıçasıydı. İsa ise Çerkes baş tanrısı Thaşho ile bir olmuştu. Rus-Çerkes Savaşı'nın başlaması ile Hristiyanlık Çerkesler arasında Rus dini olarak görülmeye başladı ve kalan Hristiyanlar yavaş yavaş dinlerinden döndü. Bunun sonucunda Hristiyanlık halk arasında ağır tepki görmeye başladı.

İslâm

Erken dönem

Çerkesler arasında tutunabilen tek İbrahimi din İslam olmuştur. Çerkesya'da küçük bir Müslüman topluluk, Orta Çağ'dan beri her zaman var olmuştu: 815 yılında Ebu İshak ve Muhammed Kindi isimli iki Arap dâî, Çerkesya'ya gelerek İslam'ı yaymaya çalıştı. Bunun sonucunda çok az da olsa bir grup Çerkes Müslüman oldu.

Maykop Merkez Camii
Adigey Cumhuriyeti 'nin başkenti Maykop'ta bulunan Maykop Merkez Camii (Мыекъуапэ и Гупчэ Мэщыт)

1382'de Mısır'da Çerkes bir köle olan Berkuk devletin kontrolünü ele geçirerek kendisini sultan ilan etti. Devletin ismi Devletü'l-Çerâkise (Arapça: دولة الجراكسة) yani "Çerkeslerin Devleti" olarak anılmaya başlandı. O dönemde Çerkesya'daki Çerkeslerin çoğunluğu Müslüman olmasa da Mısır'daki Çerkes Memlükler Müslümandı. Çerkes Memlük sultanlığı var olduğu sürece Çerkes Memlükler de Çerkesya'da İslam'ı yaymak için çaba gösterdiler.

1453'te İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed, Çerkeslerin Ortodoks dünyası ile bağını kopararak İslam'a geçmelerinin yolunu açmış oldu. Bu olayın ardından Çerkesler İslam'ı yavaşça kabul etmeye başladı. Ardından Ceneviz kalıntılarını yok eden Osmanlılar Çerkesya ile Katolik dünyası arasındaki bağı da kopardılar. Tursun Bey'e göre bunun amacı Çerkesler arasında İslam'ı yaymaktı. Buna rağmen 16. yüzyılda dahi Müslümanlar Çerkesya'da azınlık halindeydiler. Çoğunluk hala Hristiyanlık veya geleneksel pagan dinine inanıyordu.

Çerkeslerin Müslüman oluşu

İlk olarak Kabardey Çerkesleri Müslüman oldu. 1578'de Kabardey prensi resmen İslam'a geçti. Bu dönemden kalma cami kalıntıları bulunmaktadır. Ardından Hatukay, Jane, Bolakay ve Besleney Çerkesleri Müslüman oldu. 1666'da Çerkesya'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Çerkes köylerinde cami olduğunu ve Çerkeslerin "la ilahe ilallah" dedikleri, ancak İslam'ı tam olarak anlamadıkları ve eski geleneklerini devam ettirdikleri tespitinde bulunuyor.

17. yüzyılda Giovanni Luca, Çerkeslerin dini hakkında şunları yazdı:

Bazıları Muhammed'in dinine mensuptur, diğerleri ise Yunan mezhebini (Ortodoks Hristiyanlık) uygularlar, ancak ilki daha fazladır.

Adigey Cumhuriyeti 'nin başkenti Maykop'ta bulunan Maykop Merkez Camii
Adigey Cumhuriyeti 'nin başkenti Maykop'ta bulunan Maykop Merkez Camii (Мыекъуапэ и Гупчэ Мэщыт)

İslam'ın Çerkesler arasında yayılma hızı 18. yüzyılın sonlarından itibaren hızla arttı. Bu dönemde Abzeh Çerkesleri Müslüman oldu. Abzehlerin Müslüman olmasından rahatsız olan Şapsığlar Abzehler ile savaştılar. Buna rağmen 1730'larda Şapsığ Çerkesleri de İslam'a geçti. Şapsığların Müslüman olmasından rahatsız olan Natuhaylar Şapsığları hain ilan ettiler ve bu sefer bu iki boy arasında savaş çıktı. Yine de eninde sonunda Natuhaylar da Müslüman oldu ve hatta bayraklarına Muhammed'in ismini yazdılar. 1737'de Jabağı Qazanoqo Kabardey baş kadısı olarak atandı ve adalet sistemini Kur'an ve Adığe Xabze öğretilerini harmanlayarak düzenledi. 1779'da Çerkesya'ya gelen Ferah Ali Paşa'nın teşviki ile Çerkesya'da 85 yeni cami inşa edildi. 1785'te İmam Mansur Çerkesya'ya geldi ve Rus kuvvetlerine karşı saldırılarda Çerkeslere önderlik etti. İmam Mansur'dan etkilenen birçok Çerkes İslam'a geçti. Daha sonra İmam Mansur Ruslarca yakalandı ve Şlisselburg Kalesine ömrü boyunca hapsedildi. Gezgin Tasavvufçular ve Rusya'dan gelen istila tehdidi, Çerkesya'nın İslamlaşma sürecini hızlandırdı. Osmanlı İmparatorluğu'nda yetişen Çerkes alimler de İslam'ın yayılmasında büyük rol oynadı. 1820'lerde Çerkesya'yı ziyaret eden Taitbout de Marigny, Çerkeslerin çoğunlukla Müslüman olduğunu ancak Haç sembolüne de saygı duyduklarını belirtir. 19. yüzyılın ilk yarısında Çerkesya’yı ziyaret eden Karl Heinrich Koch, Çerkeslerin dini inancından şu şekilde söz etmiştir:

Bir Çerkes ailesinde üç dinsel inanışa birden rastlamak mümkündür. Dede doğa güçlerine, ağaçlara taparken, baba Hıristiyan, oğul ise İslam dinine inanabilmektedir. En önemlisi ise bunlar arasında herhangi bir çatışma ve sürtüşme olmamasıdır.

1826'da İslam tüm Çerkesya'nın dini ilan edildi. Çerkes etnograf Sultan Han-Girey 1830'da şöyle yazdı:

Çerkeslerin tek dini İslam'ın Sünni mezhebidir. Çerkeslerin savaşçı yaşam tarzı, dinlerinin öngördüğü kurallara yeterince uymamalarından kaynaklanmaktadır. Buna rağmen birçoğu dinlerine en ufak bir hakarette canlarını vermeye hazır. Aralarında din fanatizmi ve din adamlarının kendilerine öğrettiği din kurallarını uygulama konusunda Türkleri bile geride bırakan insanları sık sık gördüm.

19. yüzyılın ortalarında Çerkesler Arap alfabesiyle yazmaya, Müslüman isimlerini kullanmaya başladılar ve Arapça kelimeler dile girmeye başladı. Çerkesya'daki İslam yerleşik soyluluk sistemlerine balta vurdu: James Bell'e göre nüfusun alt katmanları Kuran hükümlerine uygun olarak eşitlik için çabalıyordu. Yeni yükselen şeriat hareketinin hedefi soyluluk ve köleliği kaldırmak ve Rus işgaline karşı tüm kesimleri birleştirmekti. Bu hareketin başında din adamları ve Çerkesya'nın liderleri vardı. Daha sonra İmam Şamil'in 3 temsilcisi de bu amaç uğruna mücadele etti.

1837 itibarıyla Cuma hutbelerinde Rusların tarafına geçenler hain ilan ediliyordu. 1840'da Müslüman olmayan azınlık Çerkesler de Naib Muhammed Emin'in emrine girerek topluca şehadet getirdi. Seferbiy Zanuqo bu dönemde Rus Çarına yazdığı bir mektupta Çerkeslerin "küçükten büyüğe tamamen Müslüman olduğunu" belirtiyor.

1841'de Pşeh nehrinde büyük bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantılar, tüm ülkeyi ilgilendiren konularda karar almak amacıyla düzenli olarak yapılıyordu. 1841'deki bu toplantıda "defter" adı verilen bir sözleşme istisnasız tüm Çerkes liderlerinin onayıyla kabul edildi. Bu sözleşmenin ilk cümlesi şuydu:

Birinci görevimiz şeriatın sıkı bir şekilde uygulanmasıdır. Buna karşı olan her türlü öğreti terk edilmeli, reddedilmeli, tüm suçlar sadece Kuran'a göre değerlendirilmelidir.

Galeri

Çerkes kadını
19. yüzyılda yaşamış soylu bir Çerkes kadını.

Osmanlı ordusunda Çerkes sipahi
Osmanlı ordusu'nda Çerkes bir sipahi.

Adige Fransız mandası olan Suriye'de
Bir Adige Fransız mandası olan Suriye'de.

Adige savaşçısı
Sir William Allan'ın çizdiği bir Adige savaşçısı.

Kafkas dansı
Adige dans grubunun Kafkas dansı performansı. Kfar Kama, İsrail.

Çerkes Süvarisi
Bir Çerkes Süvarisi.

Geleneksel kıyafetleriyle Çerkes kadını
Geleneksel kıyafetleriyle bir Çerkes kadını.

İstanbul'dan bir Çerkes.
İstanbul'dan bir Çerkes.

Çerkes süsleri
Çerkes süsleri

Kabardey Çerkesi Şövalyeler
Kabardey Çerkesi Şövalyeler


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski